Polisler de sendika peşinde

by Blogger Admin | 10:18 AM in , , | comments (0)

Polisler sendika kurmak için harekete geçti. Facebook'ta örgütlenirken korkuları da yok değil: Ya özel harekatçılar gelip bizi alırsa...

Bugüne dek sosyal hak arayışlarını sokakta copla cevaplayan Türk polisi, kendi hakları için mücadele etmeye karar verdi. http://turkiyepolissendikasi.com/ adlı internet sitesi üzerinden örgütlenen bir grup polis, sendika kurmak için kolları sıvadı.
657 sayılı yasa nedeniyle adlarını vererek konuşamayan polisler Radikal’e dertlerini anlattı. “Ölmüş eşek kurttan korkmaz derler, biz var olan haklarımızın kaybolacağından korkmuyoruz çünkü yok” diye konuşan polisler ilk olarak, Facebook’ta ‘Polise de sendika hakkı’ adı altında profil oluşturduklarında bile, sendika istemek bir suçmuş gibi düşündüklerini söylüyorlar: “Hatta gece yatarken, ne zaman özel harekâtçılar eve gelecek, alıp, sorguya götürecek diye korkmadık desek yalan olur. İsmi bizde saklı bazı polis idarecilerle ‘siz örgütçülük mü yapıyorsunuz’ diye mesajlaştığımızı biliyoruz.”

Sendikacı polislere göre polis sendikası kurulmasının önünde iki büyük engel var. Birincisi zihinlerdeki sendika veya örgütlenmeye dönük ve empoze edilen olumsuz düşünceler. “Öyle bir çalışan düşünün ki kendi hak ve özgürlüklerinin mücadelesini verecek bir örgütlenmeye karşı olsun” diyen polisler, ‘grev’ gibi çekinceleri de komik bulduklarını söylüyor. Kendilerini “Polisle siyaset kelimesi yan yana kullanılınca midesi bulanan Türk polisleriyiz” diye tanımlayan polisler, grev yasağının ise kâğıt üzerinde bile bulunmasının gereksiz olduğu görüşünde. Siyasi söylem ve eylem yasağını kabul edebileceklerini de ifade eden polisler, sendikanın özellikle yüksek rütbedeki polis şeflerinin siyasi iradeye boyun eğmek zorunda kalmayacağı bir sistem yaratabileceğini düşünüyor.

Polisler, geçmişteki Pol-Bir ve Pol-Der deneyimlerini ise ‘halkın gözünde polisi küçük düşüren, teşebbüsler’ olarak görüyor ve “Polisi polis yapan en büyük kavram tarafsız olmasıdır. Bu iki dernek maalesef bunu sağlayamamışlardır” diyor.

Haftada 40 saat mesai
Polislerin sendika kurmasına ilişkin yazıların yer aldığı sayfa 10 bin kez görüntülenmiş. Tartışmalar 25 sayfa tutuyor. İnternet sitesini kuran polislerin ifadesine göre ilk dertleri insanca yaşama hakkına sahip olmak. Çünkü internet sitesinin sahiplerine göre “polis intiharları ve cinnetlerinin hemen hemen hepsi meslekle ilgili. Fakat ‘ailevi sebepler’ denilerek kapatılmaya çalışılıyor”.

1937 tarihli Emniyet Teşkilatı Kanunu’ndaki çalışma şartlarını düzenleyen maddenin halen o günkü şartları tasvir ettiğini de ifade eden polisler bunun nedenini “Polisin başından sopa eksik olmasın yüksek mevkilerdeki amirlerin keyifleri bozulmasın ve amirler insan haklarına aykırı yaptıkları eylemlerden sınırsız sorumsuz olsunlar” cümlesiyle anlatıyor.

Sendika kurulursa öncelikle polisin çalışma saatlerini düzenlemek için çaba harcayacaklarını ifade eden site yöneticileri, bunun için Yani Devlet Memurluğu Kanunu’nda (DMK) belirtildiği şekliyle mesailerinin haftada 40 saat olarak uygulanmasını ve çalışma esaslarının net, ayrıntılı şekilde yönetmelikte gösterilmesini istiyor. 40 saatin üzerindeki mesai için ise ek ücret talebi var. Ödemelerin tazminat yerine maaşa zam şeklinde uygulanmasını isteyen polisler üçüncü adımda ise emeklilik için uğraşıyor. Birinci dereceden emekli oldukları halde üçüncü dereceden maaş aldıklarını ifade eden polisler, bunun da düzeltilmesi için çalışacaklarını belirtiyor.
Özlük dışında da haklar talep etmeyi planlayan polisler kurumsal mobbinglerin bitmesini bekliyor.

İşçiye cop azalır mı?
Polis idarecilerden de bu konuda destek e-postaları aldıklarını ifade eden site yöneticileri, pek çok polisin ise ‘mahalle baskısı’ nedeniyle uzak durduğunu belirtiyor.
Bu arada polislerin, “İşçi ve sendikacılar artık sizin kendilerine karşı daha az cop kullanacağını umuyor” sözlerine yanıtı da şu oluyor:
“Evet, bu sayede empati kurulmuş olabilir.”

Yasa ne diyor?
Kamu Görevlileri Sendika Kanunu’na göre yalnız polis değil, asker, MİT görevlisi, hâkim, savcı ve askeri kurumlardaki sivil memurlar da sendika kuramıyor. Ancak anayasanın 90. maddesine göre bu yasak geçersiz. Anayasanın bu maddesi uluslararası yasaları ülke yasalarından üstün kılıyor. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ile yapılan sözleşmeler de her kesimin sendika kurabileceklerini gösteriyor.

Sendika olursa yumuşarlar
DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün: Çok faydalı olur. Bu polisi de yumuşatır. Sendikalı olurlarsa amirlerine karşı güvenceleri olur ve özgür davranabilirler. Yasadışı ve olumsuz emirleri daha az dikkate alabilirler.

Türkiye Kamu-Sen Başkanı İsmail Koncuk: Tüm kamu çalışanları sendika kurmalı. Bu, vatan hainliği değildir. Ülkeye zarar vermek değildir. Askeriyedeki sivil memurlara bile sendika hakkı vermeyen hükümet, polislere de vermez. Sendika göreve engel teşkil etmez. Grev kısıtlı tutulabilir.

KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul: Herkesin sendika kurması gerekli. Polis de Silahlı Kuvvetler de özgürce örgütlenmeli. ILO bunu öngörüyor. Bize bir talep gelmedi. Askeriyede çalışan sivil memurların da böyle bir girişimi var.




yakamoz02

Adalar Belediyesi'nde yol bakım, onarım, yemek, temizlik ve personel alımında usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin düzenlenen operasyonda çok sayıda belgeye el konuldu.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü'ne 20 Ocak günü Adalar Belediyesi'nde yolsuzluk yapıldığı yönünde e-posta ihbarı geldi. İhbarda, ''Adalar Belediyesi Fen işleri Müdürlüğü'nün yol bakım, onarım çalışmaları, personele yemek hizmeti, katı atıkların toplanması, cadde ve sokakların süpürülmesi, kıyıların temizliğinin yapılması, atık nakledilmesi, bilgisayar kullanıcısı hizmet alımı, atölye ve garajlarda çalıştırılmak üzere 12 adet güvenlik görevlisi alımı ile Mali Hizmetler Müdürlüğü'nün 2010 yılı ve sonrasındaki tahakkuk fişlerinde usulsüzlük yapıldığı'' belirtiliyordu.
İddialar üzerine Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Başsavcılığın verdiği talimat doğrultusunda Adalar İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri bugün harekete geçti. İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, sabah saatlerinde Adalar Belediyesi'ne operasyon düzenledi.
Operasyonda, başta Fen İşleri Müdürlüğü olmak üzere bütün birimlerde arama yapıldı. Arama sırasında Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli iki uzman polis de hazır bulundu.
Aramalarda incelenmek üzere çok sayıda CD, bilgisayar kayıtları ile çok sayıda evrak ve doküman da Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Yetkililer, aramanın Pazar günü yapılmasına ilişkin olarak, ''Pazar gününün özellikle seçildiği, Pazartesi günü delillerin karartılabileceği düşünülerek, operasyonun bugün yapıldığı'' ifade  edildi.

AA




yakamoz02

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genelkurmay ve Emniyet'te çalışan sivil memurlara sendikalı olma hakkı verilmesi için siyasi partilerin grup başkanları ile görüşeceklerini bildirdi.

Koncuk, Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet'te çalışan memurların kurduğu
Sivil Memur Sendikası (Sime-Sen) Genel Başkanı Akif Tutkaç'ı makamında ziyaret
etti.
Daha önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile yaptıkları
görüşmelerde Genelkurmay ve Emniyet'te çalışan sivil memurlara sendikalı olma
hakkı verilmesini talep ettiklerini anlatan Koncuk, Bakan Çelik'in de bu
görüşlerini desteklediğini söyledi. Ancak Bakanlar Kuruluna gönderilen 4688
Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısında Genelkurmay ve Emniyet'te
çalışan sivil memurlara sendikalı olma hakkı verilmesine ilişkin bir düzenleme
bulunmadığına dikkati çeken Koncuk, şunları kaydetti:
''Sivil memurların yaptıkları iş, diğer bakanlıklarda çalışan memurlardan
farklı değil ve sivil memurlara sendikalı olma hakkı verilmemesi ILO normlarına
da aykırı. Bu yanlışlığın bir an önce düzeltilmesini istiyoruz. Yasa tasarısı
TBMM'de görüşülürken, Genelkurmay ve Emniyet'te çalışan sivil memurlara sendikalı
olma hakkı verilmesi için siyasi partilerin grup başkanları ile görüşeceğiz.
Ayrıca bu konuda bir eylemlilik sürecine gireceğiz. Taslağı bu haliyle kabul
etmemiz mümkün değil. Kendi memuruna güvenmeyen devlet ve hükümet anlayışı ile
ileriye gidemeyiz. Er veya geç, sivil memurlara sendika hakkını elde
edeceğiz.''
Tutkaç da Anayasa'nın 90'ıncı maddesine dayanarak Sime-Sen'i kurduklarını
ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı'nın
kendilerini tanımadığını söyledi.

AA




yakamoz02

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, PKK tarafından gerçekleştirilmesi muhtemel olayların önüne geçilmesi, şüpheli şahıs, poşet, araçlar üzerinde gerekli kontrollerin yapılması, daha duyarlı, bilinçli ve etkin bir şekilde görev ifası amacıyla, terör örgütünün yeni saldırı şekilleri, eylem taktikleri ve eylem yapacağına ilişkin alınan istihbari bilgilere ilişkin tüm Emniyet birimlerinin uyarılarak gerekli güvenlik tedbirlerinin arttırılarak alınmasının sağlandığını bildirdi.

CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın soru önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, son dönemde güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarda çok miktarda patlayıcı madde ve patlayıcı madde yapımında kullanılan malzemelerin ele geçirildiğini, muhtemel bombalı terör eylemlerinin engellendiğini bildirdi.

CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın soru önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, terör örgütlerinin muhtemel eylemleri ile ilgili değerlendirmeler ile alınan istihbari bilgilerin vakit geçirmeksizin ilgili kurumlarla paylaşılmak suretiyle önleyici tedbirlerin alınmasının sağlandığını ve terörle mücadeleye kararlılıkla devam edilmekte olduğunu söyledi.

-TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YENİ SALDIRI ŞEKİLLERİNE İLİŞKİN EMNİYET BİRİMLERİ UYARILDI-

Terör örgütünün yeni saldırı şekilleri, eylem taktikleri ve eylem yapacağına ilişkin alınan istihbari bilgilere ilişkin Emniyet birimlerinin uyarıldığını ifade eden İçişleri Bakanı, şöyle dedi:

“PKK/KCK terör örgütü tarafından gerçekleştirilmesi muhtemel olayların önüne geçilmesi huzur ve güven ortamının muhafaza edilmesi, şüpheli şahıs, poşet, araçlar üzerinde gerekli kontrollerin yapılması, daha duyarlı, bilinçli ve etkin bir şekilde görev ifası amacıyla, terör örgütünün yeni saldırı şekilleri, eylem taktikleri ve eylem yapacağına ilişkin alınan istihbari bilgilere ilişkin tüm Emniyet birimlerimiz uyarılarak gerekli güvenlik tedbirlerinin arttırılarak alınması sağlanmaktadır.”

-“MUHTEMEL BOMBALI TERÖR EYLEMLERİ ENGELLENDİ”-

İçişleri Bakanı, son dönemde güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarda çok miktarda patlayıcı madde ve patlayıcı madde yapımında kullanılan malzemelerin ele geçirildiğini, muhtemel bombalı terör eylemlerinin engellendiğini bildirdi.

Bakan Şahin, 20 Eylül 2011 tarihinde Ankara’da Kumrular Caddesinde meydana gelen olaya ilişkin de şöyle dedi:

“İl genelinde alınan tüm güvenlik önlemlerine rağmen 20 Eylül 2011 tarihinde Çankaya İlçesi Kızılay Kumrular Caddesi 24 sayılı yer önünde 06 BS 099 plaka sayılı araçta patlama meydana gelmiş, olayla ilgili CMK 250. madde ile yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekilliğince 2011/1068 sayı üzerinden soruşturma başlatılmış ve soruşturma kapsamında operasyonel çalışmalar sürdürülmektedir.”

ANKA




yakamoz02

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, açıklanan yargı paketlerinde Çek Yasasıyla ilgili eleştiriler konusunda, ''Şu anda işleyen sistem alacaklının lehine falan değil. Aradan biz devleti çıkarıyoruz. O açıdan getirdiğimiz sistem alacaklının lehinedir'' dedi.

Malatya Valisi Ulvi Saran'ın makamında ziyaret eden Bakan Ergin,
Valilikte yaptığı konuşmada, bakanlığın görev ve sorumluluklarındaki hizmetlerin
işleyişini yerinde görmek amacıyla bu ziyareti gerçekleştirdiklerini belirtti.
Malatya'daki yargı alanında ihtiyaçların tespiti ve mevcut problemlerin
masaya yatırılması konusunda çalışmalar yapıldığını dile getiren Ergin, ceza
infaz kurumlarının da durumunu değerlendirdiklerini ve bu konuda bir çalışma
yapıldığını kaydetti. Ergin, Bakanlık olarak Malatya için de bu konuda her türlü
yatırımı yapacaklarını ifade etti.
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bakan Ergin, ''açıklanan yargı
paketleri kapsamında çek davalarıyla ilgili alacaklıların mağdur olacağı yönünde
eleştiriler'' olduğunun belirtilmesi üzerine, eksik bilgiye dayalı
değerlendirmeler yapıldığını söyledi.
Mevcut çek yasasında karşılıksız çek keşide etmiş olanların hürriyeti
bağlayıcı cezalara çarptırılmalarının ikincil cezalar olduğunu belirten Ergin,
''İlk defa adli para cezasına çarptırılıyorlar. Adli para cezasını ödemediği
takdirde hürriyeti bağlayıcı ceza alıyorlar'' dedi.
Çek keşide eden kişinin adli para cezasını alacaklıya değil, devlete
ödediğini hatırlatan Ergin, alacaklının yine alacağıyla buluşamadığını söyledi.
Ergin, ''Şu anda işleyen sistem alacaklının lehine falan değil. Aradan biz
devleti çıkarıyoruz. O açıdan getirdiğimiz sistem alacaklının lehinedir.
Türkiye'de karşılıksız çek oranları tedavülde olan çekin çok az bir kısmıdır''
diye konuştu.
Alacaklıyı koruyacak sistemin Merkez Bankası bünyesinde kurulan Risk
Santralizasyon Merkezi olduğunu vurgulayan Ergin, şunları kaydetti:
''Bununla kredili alışveriş yapmak isteyenler, satıcı kişi, borçlanmak
isteyenin hem pozitif hem negatif sicilini görme imkanına kavuşuyor. Ticaret
hayatında esnaflık faaliyetine devam etmek isteyenler, mecburen çeklerini ödemek
zorundalar. Aksi halde çek hesabı açamayacaklar, çek defteri alamayacaklar ve çek
keşide edemeyecekler. Bu açıdan yeni getirilen sistemde alacaklılarımızın da
hukukunu korumaya dönük çok önemli tedbirler var.''
Bu konuların detaylı olarak kamuoyuyla paylaşılamadığını dile getiren
Ergin, vatandaşların, esnafın endişe etmemesini, onların alacak hakkını koruyacak
önemli tedbirler geliştirildiğini ve bunların ileride kamuoyuyla paylaşılmasına
devam edileceğini söyledi.
         -Bölge mahkemeleri 2013 adli yıl açılışında faaliyete geçecek-
        
Bakan Ergin, bir başka soru üzerine Türkiye'de 15 Bölge Mahkemesi
kurulmasının planlandığını söyledi. 2013 yılı Adli Yıl Açılışında bölge
mahkemelerinin faaliyete geçeceğini dile getiren Ergin, bölge mahkemelerinin daha
sonra yaygınlaştırılacağını, Malatya'da da bu etapta bölge mahkemesi açılmasının
söz konusu olabileceğini ifade etti.
Valilik ziyaretinin ardından Malatya Adliyesi'ne geçen Bakan Ergin,
burada Cumhuriyet Başsavcısı Muzaffer Sayın ile hakim ve savcılarla basına kapalı
olarak görüştü.
Ardından Malatya Barosu'nu ziyaret eden Ergin, yargı sisteminin işlevsel
hale getirilmesi amacıyla hakim ve savcıların taleplerini dinlediklerini
söyledi.
Malatya Adliyesi'nin iş yüküyle ilgili bir çalışma yapılıp
yapılmayacağının sorulması üzerine Ergin, yetkili savcılıkların iş yükünün
Türkiye genelinde belli kriterlere göre hesaplandığını belirtti. Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bu değerlendirmeleri yaparken belli kriterler
uyguladığını hatırlatan Ergin, Malatya'nın da bu kriterlere göre
değerlendirildiğini, ancak talepler olması durumunda tekrar
değerlendirilebileceğini ifade etti.
Adliye binaları ve ceza evleri noktasında bir bina ihtiyacı olup
olmadığını incelemeye devam ettiklerini dile getiren Ergin, ''Şu anda ceza infaz
kurumlarındaki ihtiyaç biraz daha öncelikli gözüküyor. Ama Adalet Bakanlığının
karşılaması gereken Malatya'nın her türlü ihtiyacı konusunda, Malatya çok önemli
illerden biri, duyarlı olacağız'' diye konuştu.
         -Avukatlık Yasası-
        
Bir başka gazetecinin ''Avukatlık Yasası'yla ilgili bir çalışma var mı?''
sorusu üzerine Ergin, yasayla ilgili bir hazırlık yapılmaya devam edildiğini ve
Barolar Birliğiyle temas halinde olduklarını söyledi. Ergin, şöyle devam etti:
''Barolar Birliğimiz barolarımızdan görüşler istedi. Üzerinde
çalıştıkları bir taslak var. O taslağı olgunlaştıracaklar. Kısa süre içerisinde
bizimle paylaşacaklar. Biz meslek örgütüne rağmen bir yasa yapmayı arzu
etmiyoruz. Bu açıdan uzunca bir süredir barolarımızdan, barolar birliğimizden
yeni avukatlık yasasıyla ilgili önerilerini çalışmalarını beklediğimizi ifade
ettik. Ama şunu da burada söyleyeyim; Belli bir süre daha bekleyeceğiz. İnşallah,
umarım o süre içerisinde önerileri almış oluruz. Aksi halde bizim resen bir
çalışma yapmamız gerekecek. Bunu çok arzu etmiyoruz doğrusu.''
Bakan Ergin, ziyaretin ardından, Malatya'nın tarihi eserleriyle ünlü
ilçesi Battalgazi'ye geçerek, Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı ve bazı eserleri
inceledi.

AA




yakamoz02

Türkiye’nin AİHM’de mahkûm olmasına yol açan din hanesinin yeni kimlik kartlarına konulmayabileceği yorumu yapıldı

Sinan Işık adlı vatandaşın nüfus cüzdanlarında din hanesi bulunduğu gerekçesiyle Türkiye’yi AİHM’de mahkum ettirmesini hatırlatan soru önergesinde İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e, “Nüfus cüzdanlarındaki din hanesiyle
ilgili ne zaman değişiklik yapılacak?” sorusu soruldu.
Şahin, “Kimlik kartı genel uygulamasına geçilmeden önce kimlik kartlarında hangi bilgilerin yer alacağı belirlenecektir” yanıtını verdi. Bu sözler, yeni kimlik kartlarına din hanesinin konulmayabileceği şeklinde yorumlandı.

CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, “AİHM’in vermiş olduğu karar tarihinden yaklaşık 20 ay geçtiği göz önünde bulundurulduğu, hükümet konuyla ilgili hangı çalışmaları yürütmüştür. AİHM’nin verdiği karar doğrultusunda nüfus cüzdanlarında din hanesiyle ilgili olarak, Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun ilgili maddesinde gerekli değişiklik ne zaman yapılacaktır?” sorularını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltti.  Soru önergesini yanıtlayan Bakan Şahin, şunları kaydetti:


Henüz belirlenmedi
“Vatandaşlık kartının pilot uygulaması ve yaygınlaştırılması ile biyometrik unsurlar da içeren elektronik vatandaşlık kartının kimlik doğrulama için kullanımının sağlanması ve tüm kimlik doğrulama fonksiyonlarının tek bir elektronik kartta toplanması öngörülmüştür.  Kimlik kartı hazırlık çalışmaları halen sürdürülmektedir. Kimlik kartı genel uygulamasına geçilmeden önce Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 41. maddesi kapsamında, kimlik kartlarında hangi bilgilerin yer alacağı belirlenecektir.”
Bu sözler, Türkiye’nin AİHM’de mahkum olmasına neden din hanesinin yeni kimlik kartlarına konulmayabileceği şeklinde yorumlandı. (Milliyet)




yakamoz02

AKŞAM ödülleri üçledi

by Blogger Admin | 1:58 PM in | comments (0)

AKŞAM'a AKA Koleji öğrencilerinden iki, İstanbul Gelişim Üniversitesi'nden de bir ödül geldi.

AKA Koleji öğrencileri, AKŞAM Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'yı 2011-Gazetecilik Onur Ödülü'ne layık gördü. AKŞAM internet medyası en iyi sağlık sayfasında da ödül aldı. AKA Koleji'nin Medya ve Sanat Ödül Töreni, Bahçelievler Kampusu'nda gerçekleştirildi. Küçükkaya'nın ödülünü, okulun Görsel Sanatlar Bölüm Başkanı Hale Erenler'den AKŞAM muhabiri Nebahat Koç, diğer ödülü de AKŞAM internet editörü Sercan Dinç aldı. 'En İyi Gençlik Kanalı'nda ZTV, ödüle değer görülürken, ödülü ZTV kurucusu Demet Sabancı Çetindoğan aldı. 'En iyi haber radyosu' dalında NTVRadyo, 'En başarılı haftasonu programı' dalında da Oylum Talu ödüle layık görüldü. 

'EN İYİ HABER SERVİSİ' 
AKŞAM'ın İstihbarat Servisi de, İstanbul Gelişim Üniversitesi tarafından 'En İyi Gazete Haber Servisi' seçildi. Üniversitenin Avcılar Kampüsü'ndeki törende ödülü AKŞAM İstihbarat Servisi Müdürü Özkan Tamirak aldı. Tamirak'a ödülünü üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Mesut Güner takdim etti. 

Kabataş SHOW TV'yi seçti
SHOW TV, Kabataş Erkek Lisesi ve Kabataşlılar Derneği tarafından bu yıl 9'uncusu düzenlenen 'Yılın En İyileri' ödül töreninde 3 ödüle layık görüldü. Binlerce Kabataşlı'nın verdiği oylarla belirlenen ödüller sahiplerini buldu. Show Haber spikeri Ali Kırca 'En İyi Haber Spikeri' ödülünü alırken, Show Haber ise 'Yılın En İyi Ana Haber Programı' seçildi. Yapımcı Acun Ilıcalı'nın hazırlayıp sunduğu 'O Ses Türkiye' ise 'Yılın En İyi Yarışma Programı' ödülünü aldı.

İSTİHBARAT




yakamoz02

Hane halkı geliri baz alınarak geliri ve kazancı olmayan kişilerden alınacak zorunlu sağlık sigortası primine mahkeme yolu göründü. Geliri olmayan kişilere, primden muaf olmak amacıyla SGK’ya başvurmalarını öneren Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Avukat Erdem Akyüz, SGK’dan red cevabı gelmesi halinde İdare Mahkeme’sine başvurmaları çağrısında bulundu. Akyüz, başvuru sonucunda Mahkeme’nin vatandaşı haklı bularak, düzenlemeyi iptal edeceğini söyledi.

Hane halkı geliri baz alınarak geliri ve kazancı olmayan kişilerden alınacak zorunlu sağlık sigortası primine mahkeme yolu göründü. Geliri olmayan kişilere, primden muaf olmak amacıyla SGK’ya başvurmalarını öneren Hukukun Egemenliği Derneği (HED) Genel Başkanı Avukat Erdem Akyüz, SGK’dan red cevabı gelmesi halinde İdare Mahkeme’sine başvurmaları çağrısında bulundu. Akyüz, başvuru sonucunda Mahkeme’nin vatandaşı haklı bularak, düzenlemeyi iptal edeceğini söyledi.

1 Ocak 2012 tarihi itibariyle nüfusun tamamı genel sağlık sigortası kapsamına alındı. Ancak ülkede 1 milyon 700 bin kişinin hiçbir sosyal güvencesi bulunmadığı için, bu kişilere de hane halkı gelirine göre her ay 35 TL ile 213 TL arasında Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) sağlık primi ödeme zorunluluğu getirildi.

HED Başkanı Erdem Akyüz, ANKA’ya yaptığı açıklamada, zorunlu sağlık sigortası primi ödemek zorunda bırakılan geliri olmayan kişilerin Mahkeme’ye başvurabileceklerini söyledi. İşsiz, geliri olmayan kişilerden “Hane halkı geliri” baz alınarak zorunlu sağlık sigortası primi tahsil edilecek olmasının doğru olmadığını söyleyen Akyüz, “18 yaşından büyük ve geliri olmayan kişilerin anne babasının geliri kendi geliri sayılarak bu kişilerden prim alınacak. Bu kapsamda 31 Ocak tarihinden sonra uygulamaya alınacak düzenleme çerçevesinde, hiçbir geliri olmayan kişilerin ‘ben ailemle oturuyorum ama gelirim yok’ diye Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurması gerekiyor. 60 gün içerisinde cevap verilmezse bunlar yargıya başvurabilecek. Dava açalım diye bize gelen başvurular var. Ancak bunun için önce düzenlemenin uygulamaya alınması ve kişilere borç tahakkuk ettirilmesi lazım” dedi.

-SGK’DAN RED CEVABI ALINDIKTAN SONRA MAHKEMEYE BAŞVURULABİLECEK-

Genel Sağlık Sigortası kapsamı dışında kalan işi ve kazancı olmayan kişilerin bu durumun tespiti ve tespiti halinde “Zorunlu sağlık sigortası primi ödemekten muaf tutulması” için SGK’ya başvurmaları gerektiğini söyleyen Akyüz, düzenleme nedeni ile bu kişilere SGK tarafından red cevabının verileceğini ve vatandaşların bu yanıtla Mahkeme’ye düzenlemenin iptali için başvurabileceklerini söyledi.
Bu durumda Mahkeme’nin bu uygulamayı iptal etmesi gerektiğini söyleyen Akyüz, “Aile içindeki gelir göz önüne alınarak, kazancı olmayan kişilerden zorla para tahsil edilemez” dedi.

-31 OCAK’TAN İTİBAREN 1.7 MİLYON KİŞİYE SAĞLIK PRİMİ TAHAKKUK ETTİRİLECEK-

Hiçbir sosyal güvencesi olmayan 1.7 milyon kişinin 31 Ocak 2012 tarihine kadar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na giderek gelir testi yaptırmak için başvurması gerekecek.
Bu kişilere gelir testi yapılarak, kişilerin aylık ne kadar prim ödemeleri gerektiği ortaya çıkacak.
13 ayrı kuruma bağlanılarak, 28 ayrı parametre üzerinden kişinin gelir sorgulaması yapılacak.
Aile içindeki kişi başı geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan bütün vatandaşlar Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. Buna göre;
“-Geliri brüt asgari ücretin üçte biri (295 TL) ile asgari ücret (886,5 TL) arasında olanlar aylık 35,4 TL ödeyecek.
Asgari ücret ile asgari ücretin iki katı (1.773 TL) arasında olanlar aylık 106,4 TL ödeyecek.
-Geliri asgari ücretin iki katından daha fazla olanlar aylık 212,8 TL zorunlu sağlık primi ödeyecek.
-Sosyal güvencesi olmayan ve gelir testi yaptırmayan vatandaşların da aylık geliri asgari ücretin iki katından (1.773 TL) fazla kabul edilecek ve aylık 212,8 TL prim alınacak.”

ANKA




yakamoz02

Milli Eğitim Bakanlığı ile yükseköğretim kurumlarının bazı kadrolarında düzenlemeye gidildi.

Konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bakanlar Kurulu kararına göre, bazı yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarına ait bazı kadrolarında düzenleme yapıldı.

Ayrıca, 26 Eylül 2011 tarihli ve 2011/2348 sayılı bazı kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadrolarda düzenleme yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının ekinde yer alan Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatına ilişkin

''Müfettiş Yardımcısı'' ibaresi ''Denetçi Yardımcısı'' olarak değiştirildi.

AA




yakamoz02

Boğazlardan geçen gemi sayısı azalıyor. Dünya ticaretinin önemli oranda daralmasına neden olan küresel ekonomik kriz ile 2006 yılında devreye giren Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçen gemi sayısını da etkiledi. 2007 yılında boğazlardan 106 bin 519 gemi geçiş yaparken, bu sayı o tarihten bu yana azalarak, 2011 yılında 95 bin 177'ye geriledi.

Geçen yıl İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçen 17 bin 941 tanker yıl boyunca başta petrol olmak üzere 294 milyon 823 bin 956 ton tehlikeli madde nakletti.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, coğrafi yapısı, darlığı, kuvvetli akıntıları ve keskin dönüşleri ile dünyanın önemli, fakat bir o kadar da tehlikeli doğal dar su yolu olan, Karadeniz ve Marmara denizlerini birbirine bağlayan 30 kilometre uzunluğundaki İstanbul Boğazı'ndan 2011 yılında 9 bin 113'ü tanker olmak üzere 49 bin 798 gemi geçiş yaptı. En geniş yeri 7 kilometre olan 60 kilometre uzunluğundaki Çanakkale Boğazı'nı ise 8 bin 828'i tanker olmak üzere 45 bin 379 gemi kullandı.

Transit gemi trafiğinin yanı sıra şehir içi ulaşımda da önemli yer tutan İstanbul Boğazı'ndan geçiş yapan tankerler başta petrol olmak üzere 138 milyon 496 bin 245 ton tehlikeli madde taşırken, Çanakkale Boğazı'nda ise tankerin taşıdığı tehlikeli madde miktarı 156 milyon 327 bin 711 ton olarak gerçekleşti.

Geçen yıl İstanbul Boğazını kullanan gemilerin yüzde 56'sı uğraksız, yüzde 44'ü uğraklı, Çanakkale Boğazı'nı kullanan gemilerin ise yaklaşık yüzde 62'si uğraksız, yüzde 38'i de uğraklı geçiş yaparken, boyu 200 metreden büyük gemilerin toplam geçişlere oranı ise yüzde 88 oldu.
-Geçiş yapan gemi sayısı azaldı-
        
Son 10 yıllık sürece bakıldığında 2002-2007 yılları arasında boğazlardan geçiş yapan gemi sayılarında artışlar gözlenirken, 2006 yılında devreye giren Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı'nın devreye girmesi ve 2008 yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkisine alan ekonomik krizin etkisiyle, dünya ticaretinin daralması, boğazlardan geçen gemi sayısını da azalttı. 2007 yılında İstanbul ve Çanakkale boğazından 106 bin 519 gemi geçiş yaparken, bu sayı sırasıyla 2008 yılında 103 bin 293'e, 2009 yılında 100 bin 875'e, 2010 yılında 95 bin 577'ye geçen yıl ise 95 bin 177'ye düştü.

Kıyı Emniyeti Genel Müdür Yardımcısı Gani Aygün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, taşımacılık sektörünün dünya ticareti ile çok yakından ilgili olduğunu belirterek, dünya ticaretinde yaşanan daralmanın taşımacılığı da etkilediğini ifade etti. Boğazlardan en yüksek gemi geçiş rakamının 2007 yılında  olduğunu belirten Aygün, küresel ekonomik krizinin başladığı tarihten itibaren  sürekli bir küçük küçük azalma olduğunu kaydetti.

Gemi geçiş sayılarının azalmasında gemilerin tonajının artmasının da azda olsa etkisi bulunduğuna işaret eden Aygün, önceden 3-5 gemiyle taşınan yükleri artık büyük tonaja sahip 1 geminin taşıyabildiğini söyledi.

Gemi geçişlerinde yaşanan azalma ya da artıştan daha önemlisinin, gemilerin boğazlardan emniyetli olarak geçmesi olduğunu belirten Aygün, ''Bir geminin emniyeti bozulduğunda boğazı trafiğe kapattığımız zaman dünya ticaretinde sıkıntı oluşturuyor. Bizim bütün gayemiz emniyetli geçişleri sağlayıp, boğazları sürekli kullanılabilir tutmak. 2011 yılında emniyetli geçiş konusunda boğazlarda büyük bir sorun olmadı'' diye konuştu.

Kılavuz kaptan kullanma yüzdesinin genel olarak arttığını belirten Aygün, geçen sene İstanbul Boğazı'ndan geçen gemilerin yüzde 52'sinin kılavuz kaptan aldığını, uğraksız geçenlerde bu oranın yüzde 41 olduğunu söyledi.

Montrö Boğazlar Antlaşmasına göre, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında kılavuz kaptan almak ihtiyari olmakla beraber, eskiden takaların seyrettiği İstanbul Boğazı'nda artık 300 metrenin üzerinde süper tankerler seyrediyor. Uluslararası Denizcilik Örgütünün (IMO) A827-19 no'lu kararında İstanbul ve Çanakkale boğazlarında kılavuz kaptan almak adeta zorunluluk seviyesinde şiddetle tavsiye ediliyor. (AA)




yakamoz02

TÜBİTAK Başkanı Prof. Altunbaşak, Başbakan'ın kendilerinden 2500 km menzilli füze istediğini belirtti, '2 yılda hazırlarız' dedi. Altunbaşak Türkiye'nin Steve Jobs'unu, Zuckerberg'ini yetiştirecek projeleri anlattı...

TÜBİTAK, genç girişimcilerin fikirlerini hayata geçirebilmeleri için bir dizi proje geliştirdi. 'Artık bizim de bir Steve Jobs, Zuckerberg çıkarma zamanımız geldi' diyen TÜBİTAK Başkanı Prof. Yücel Altunbaşak, kurumda düzenlenen sohbet toplantısında proje ve hedeflerini anlattı...

ACUN'U ARAYACAK
TÜBİTAK Başkanı'nın iki cazip projesi var: Biri, Batı'da bilinen 'Elevator Talk' programı. Program, girişim sermayesi sağlamak amacıyla, cazip bir fikrini, bir patrona, onunla asansöre çıkma süresi içinde anlatmayı başaran kişiyi ödüllendirmeye dayanıyor. Altunbaşak, proje için ünlü programcı Acun Ilıcalı' yı aramayı düşünüyor. Zihnindeki bina ise İstanbul'daki Sapphire. Google kurulduğunda, kendisinin ABD'de olduğunu ve 10 kişilik ilk ekipte arkadaşlarının da yer aldığını belirten Altunbaşak, 'O zaman, 'nedir bu Google' demiştik. Sadece bir fikirdi. Bizim de fikir olarak girip firma olarak çıkan yapılar kurmamız gerekiyor' dedi.

GENÇ GİRİŞİMCİYE 500 BİN
Altunbaşak'ın ikinci projesi ise 'Var mı arttıran?' tadında. TÜBİTAK Başkanı, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı'nın halen 100 bin lirayla desteklediği projeleri incelediğini belirtti, 'Bunların bir kısmına biz 500 bin lira vereceğiz' dedi.
'Türkiye öyle bir noktada ki, ya bir üst lige çıkacağız ya da bir alt lige düşeceğiz' yorumu yapan Altunbaşak, TÜBİTAK'ın elinde 300'ün üzerinde değerli proje olduğunu, artık raftan inip hayatın içine girmesi gerektiğini vurguladı. Bunun için
TÜBİTAK'ın gerekli yasal yetkiyle donatılması zorunlu. TÜBİTAK'ın girişim sermayesi şirketleri kurabilmesi gerektiğini, ayrıca kamu alımlarının da bundan böyle teknoloji transferi gözetilerek yapılması gerektiğini söyleyen Altunbaşak, 'Amerika'nın bile önünde olduğumuz konular var' diye konuştu.

1500 KM İÇİN ÇALIŞILIYOR
Altunbaşak, TÜBİTAK'ça geliştirilen üç boyutlu mayın dedektörünün, plastik maddeyi bulabildiğini ve duvarın ardından yan odayı görüntüleme kapasitesine sahip olduğunu da anlattı. Terör örgütünün mağara yapılanmalarını ortaya çıkarmaya yarayan bu dedektörden TSK'ya 100 adet verilmiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise son toplantıda TÜBİTAK'a 2500 km menzilli füze hedefi koymuş. TÜBİTAK Başkanı Altunbaşak halen uçaktan atılan 1500 km menzilli füze üzerinde çalıştıklarını, Başbakan'ın çizdiği hedefe 2 yıl içinde erişebileceklerini aktardı.

Milyarder İngiliz ortaklık önerdi
Altunbaşak bir de anekdot aktardı:
İki ay önce önce yurtdışından biri geldi. 5 milyar dolarlık servetiyle İngilitere'nin beşinci zenginiymiş. Türkiye'de yatırım yapmak istiyor. Amerika, Avrupa, Japonya pazarının artık doyduğunu, yatırımın zorlaştığını söyledi. Türkiye'nin hem Batı'ya hem de Doğu'ya bakması nedeniyle çok cazip olduğunu söyledi. 100 milyon dolarını Türkiye'ye ayırmış. Ne yaparız diye sordu. 'Bana ihtiyacınız yok siz yapın' deyince 'Hayır, TÜBİTAK gibi güvenilir bir partnere ihtiyacım var' dedi. 20 milyon dolar koymamızı istiyor. Arkadaşlara 'yapabilir miyiz' diye sordum, 'yok' dediler. 'Derinlemesine çalışın' dedim. Bir şeyler buldular'. Altunbaşak çok tartışılan Darwin Kuramı konusunda ne düşündüğü sorusuna şu yanıtı verdi:  'Türkiye'nin birliğe ihtiyacı var. Uçak füze diyoruz. Bunlara odaklandık. Evrim teorisine inanan var inanmayan var. Birlikteliğe daha çok ihtiyacımız var.
- PARDUS SİSTEMİ DURMADI: TÜBA atamaları konusunda konuşmak istemeyen Altunbaşak, Bilim Kurulu'nun bugün toplanacağını ancak gündemlerinde atama olmadığını söyledi. TÜBİTAK Başkanı, TÜBİTAK'ın geliştirdiği PARDUS işletim sisteminin durdurulduğuna ilişkin haberlerin asılsız olduğunu da vurgularken, tam tersine daha ileri gitmek istediklerini, android işletim sisteminin Türkçe'sini hazırlamayı planladıklarını aktardı.




yakamoz02

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlığının kaldırılması yönünde yaptığı başvuruyu değerlendirirken, ''Komisyon olarak yapacak bir şeyimiz yok. Kılıçdaroğlu için özel bir muamele yapamayız'' dedi.

Kuzu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hukuk, anayasa, yasa ve TBMM İçtüzüğünde böyle bir başvuru yönteminin olmadığını ifade ederek, milletvekilinin, ''dokunulmazlığımı kaldırın'' demesi için hakkında fezleke düzenlenmesi gerektiğini belirterek, TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonunda 17 CHP milletvekili hakkında dosya bulunduğunu, ancak bunların ''dokunulmazlığımı kaldırın'' istemiyle dilekçe verebileceğini anlattı.

Milletvekillerinin bu talebi, Meclis Başkanlığına değil, hazırlık komisyonu oluşturduklarında yapabileceklerini ifade eden Kuzu, o zaman milletvekillerinin savunma bağlamında yazılı veya sözlü olarak taleplerini dile getirebileceklerini hatırlattı.

''Başka bir yöntem yok. Kılıçdaroğlu için özel muamele yapamayız'' diyen Kuzu, İçtüzükte milletvekilinin tek taraflı beyanı ile dokunulmazlığının kaldırılmadığını hatırlatarak, yasama dokunulmazlığının kamu düzeninden dolayı milletvekillerine verilen bir hak olduğunu, mahkemelerin bağımsızlığı, üniversitelerin özerkliği gibi olduğunu söyledi.

Kuzu, Kılıçdaroğlu ve CHP'li milletvekillerinin talebinin ''şov hareketi'' olduğunu belirterek, ''Yapılan; parti içindeki bir takım tartışmalara yönelik, kongre hedefli bir çıkıştır. Başka türlü düşünemiyorum. Böyle bir uygulama hiçbir zaman olmadı. Başka ülkelerde de olduğunu duymadım. Geçmişte CHP'li bir milletvekili konuyu AİHM'e de götürdü ama kaybetti. Parti içinde hukukçuları var, onlara  sormuyorlar mı? Dostlar alışverişte görsün. Yapacak hiçbir şey yok'' diye konuştu.




yakamoz02

Büro Emekçileri Sendikası (BES) Ankara 1 No'lu Şube Başkanı Fikret Aslan, ''Kanun Hükmünde Kararname ile eşit işe eşit ücret şöyle dursun mevcut ücret adaletsizlikleri daha da büyütülmüştür'' dedi.

Aslan, BES üyeleriyle birlikte Maliye Bakanlığı önünde yaptığı basın
açıklamasında, Kanun Hükmünde Kararnamenin kamu çalışanları arasında ücret
adaletsizliğine neden olduğunu öne sürdü.

Söz konusu kararname ile çalışanların birbirine düşürülmek istendiğini
savunan Aslan, ''Kanun Hükmünde Kararname ile eşit işe eşit ücret şöyle dursun,
mevcut ücret adaletsizlikleri daha da büyütülmüştür. Aynı masalarda çalışanlar
arasındaki ücret farkı daha da artırılmıştır'' diye konuştu.

AA




yakamoz02

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Suudi Arabistan'a gidecek.

Edinilen bilgiye göre, bugün akşam saatlerinde Suudi Arabistan'ın Cidde kentine gidecek olan Babacan, yarın Suudi Arabistan Maliye Bakanıyla bir araya gelecek.

Başbakan Yardımcısı Babacan, çarşamba günü Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) ve Cidde Ticaret Odası tarafından düzenlenen, Suudi Arabistan-Türkiye Ticaret ve Yatırım Köprüsü Toplantısında, açılış konuşması yapacak.
İkili temaslarda da bulunacak olan Babacan, aynı gün Türkiye'yedönecek. (AA)




yakamoz02

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007 tarihinde Şişli'de uğradığı silahlı saldırıda öldürülmesine ilişkin 2'si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın 17 Ocak'ta yapılacak duruşmada karara bağlanması bekleniyor.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Genel Yayın Yöneteni olduğu Agos Gazetesinin önünde saat 15.00 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Cinayetin işlendiği yerde çeşitli güvenlik kameralarından görüntülerine ulaşılan ve daha sonrada kimliği tespit edilen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007 tarihinde Samsun Otogarı'nda yakalandı.

Samast'ın İstanbul'dan Hopa'ya giden bir otobüste jandarma ekipleri tarafından yapılan kontrol sırasında yakalandığı, üzerinde suç aleti tabancanın  ele geçirildiği açıklandı.

Olaya ilişkin gözaltına alınan Ogün Samast, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007'de sevk edildikleri Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde tutuklandı.

Soruşturma kapsamında 26 Ocak'ta Erhan Tuncel, 31 Ocak'ta Salih Hacısalihoğlu, 1 Şubat'ta Tuncay Uzundal, 23 Şubat'ta Veysel Toprak, 9 Mart'ta Osman Alpay, 7 Mart'ta İrfan Özkan ve 11 Nisan'da da Mustafa Öztürk tutuklandı.
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen tarafından yürütülen soruşturma tamamlanarak, 20 Nisan 2007 tarihinde 12'si tutuklu 18 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
-Mahkeme iddianameyi kabul etmedi-

Mahkeme, ''terör örgütü konusundaki delillendirmenin yeterli olmadığını'' gerekçesiyle iddianameyi reddetti. Savcılar Seçen ve Altay, ret kararına İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz etti.

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin savcıların itirazını yerinde bulması üzerine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi bu kez kabullendi.

Davanın ilk duruşması 2 Temmuz 2007 tarihinde yapıldı. Ogün Samast'ın yaşının küçük olması nedeniyle kapalı olarak yapılan ve yaklaşık 12 saat süren duruşmada, tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Osman Altay, İrfan Özkan ve Veysel Toprak tahliye edildi.

Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci hakkında 2009 yılı temmuz ayı içinde hazırlanan ek iddianame, bu davayla birleştirildi. Böylece davadaki sanık sayısı 19'a yükseldi.

Türkiye'de ilk defa sesli ve görüntülü kayıt sistemi, davanın 11 Şubat 2008'de yapılan 3'üncü duruşmasında kullanıldı.

Davanın 7 Temmuz 2008 tarihinde yapılan 6'ncı duruşmasında mahkeme heyeti, sanıklardan Ogün Samast'ın 28 Haziran 2008'de 18 yaşını doldurmasından dolayı yargılamanın açık yapılmasını kararlaştırdı.
-EGM'nin bilgi notu-
Mahkemeye 2008 yılı ekim ayında ulaşan Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı bilgi notunda, ''İki yıl yardımcı istihbarat elemanı olarak çalışan Erhan Tuncel'in emniyete 11 adet buluşma, 10 adet de haber raporu sunduğu'' belirtildi.

Aynı notta, Tuncel'in ''zaman zaman buluşmalara gelmemesi, bilgi saklamaya çalışması, sıklıkla yalan söylemesi, verdiği bilgilerin birbirleriyle çeliştiğinin görülmesi, güvensizlik oluşturacak tavırlar sergilemesi, senaryo haberler üreterek sıkça para talebinde bulunması'' üzerine, Trabzon Emniyet Müdürlüğünün teklifiyle 23 Kasım 2006'da kayıtlardan çıkarıldığı kaydedildi.
Sanıklardan Yasin Hayal'in ağabeyi Osman Hayal hakkında 2008 yılı kasım ayında hazırlanan iddianamenin de ana davayla birleştirilmesiyle davadaki sanık sayıyı 20'ye yükseldi.

26 Ocak 2009 tarihli 8'inci duruşmada, Osman Hayal'in ''Kardeşim komploya kurban gitti. Her şey Erhan Tuncel'i tanımasıyla oldu'' demesi üzerine Erhan Tuncel ''Benimle ne alakası var?'' diye müdahale etti.

Mahkeme Başkanının uyarılarına rağmen tutuklu sanık Yasin Hayal de söze karışarak Erhan Tuncel'e yönelik ''Parayı sen alıyorsun, maaş alıyorsun, sıkıntıyı ben çekiyorum'' dedi.

Yasin Hayal, daha sonra da önünde oturan Erhan Tuncel'i yumrukladı. Bu sırada küfürleşmeler de oldu. Yasin Hayal, Mahkeme Başkanının talebi  doğrultusunda görevliler tarafından salondan çıkartıldı.
-''Ergenekon'' soruşturması-
        
Aynı duruşmada tutuklu sanıklardan Mustafa Öztürk, Zeynel Abidin Yavuz ve Tuncay Uzundal'ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, müdahil avukatlarının 12 Ocak 2009 tarihli dilekçelerinde belirttikleri hususları göz önüne alarak, ''Hrant Dink'in öldürülmesinin arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi için Ali Öz'ün kullandığı telefon veya telefonlarla yapılan görüşmelerin tespit edilmesi'' ve ''banka hesap hareketlerinin devam etmekte olan 'Ergenekon' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcıları eliyle araştırılması için'' İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine yazı yazılmasına hükmetti.
Heyet, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki ''Ergenekon'' davasında sanık olarak yargılanan Sevgi Erenerol'un Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığında verdiği ''Türkiye'deki misyonerlik faaliyetleri'' başlıklı seminerlerin kayıtlı olduğu CD'lerin de delil olarak Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığından istenilmesine, CD örneğinin mahkemeye ulaştırılması durumunda müdahil avukatı Fethiye Çetin'e verilmesini kararlaştırdı.

Mahkeme heyeti, İstanbul 13. Ağır Mahkemesinin ''Ergenekon'' davası dosyasının sanıklarıyla, bu dava dosyasında yargılanan sanıklar arasında bir irtibat olup olmadığının tespit edilebilmesi açısından, ''Ergenekon'' davası sanıklarına ait telefon numaralarının HTS raporlarının ve dijital kayıtlarının delil olarak istenilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılmasına da karar verdi.
-Samast, kullandığı silahı hatırlamadı-
        
12 Ekim 2009 tarihinde yapılan 11'inci duruşmada sanıklar salona tek tek alınıp, cinayette kullanılan tabanca, sanıkların eline jandarma kontrolünde verilerek ''tanıyıp tanımadıkları'' soruldu.

Sanıklardan Ogün Samast, mahkeme heyeti başkanı Erkan Canak'ın ''O tabanca bu muydu?'' sorusuna karşılık, ''Bu mu hatırlamıyorum. Emniyetinden  tahmin ettiğim kadarıyla bu olabilir. Paslanmış bu silah, çalışmıyor'' yanıtını verdi.

Yasin Hayal ise Canak'ın sorduğu, ''Ogün Samast'ın beline taktığın tabanca bu mu?'' sorusu üzerine ''Evet. Şarjör bölümü paslanmış. O zaman paslı değildi bu kadar. Tabanca kesin buydu'' diye konuştu.

Hayal, ''17 yaşındaki çocuğa nasıl güvenerek silah verdin?'' şeklindeki soru üzerine de ''Onun yapacağı sadece tetiğe basmaktı. O kadar ince düşünmedik'' dedi.

Davanın 10 Mayıs 2010 tarihli 13'üncü duruşmasında dinlenilen ''Gizli tanık 1'', cinayet anında olay yerinde 4-5 kişinin bulunduğunu ve bunların birbirleriyle konuştuğunu söyledi. ''Gizli tanık 1'', sanıklardan Osman Hayal, Yasin Hayal ve Ogün Samast'ı teşhis ettiğini bildirdi.

Aynı duruşmada mahkeme heyeti, sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliyesine karar verdi. Böylece davada tutuklu olarak Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast kaldı.

Davanın 25 Ekim 2010 tarihli duruşmasında ise mahkeme heyeti, 6008 sayılı ''Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''un 8. maddesiyle, CMK'nın 250. maddesinin 4. bendine eklenen fıkradaki hükmü hatırlatarak, buna göre Ogün Samast hakkındaki dava dosyasının ayrılmasına ve ayrılan dava açısından mahkemenin ''görevsizliğine'' karar verdi.

Samast hakkındaki dava dosyasının görevli ve yetkili İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar veren mahkeme heyeti, sanık hakkındaki kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular bulunduğundan tutukluluk halinin devamına hükmetti.

Duruşmada ayrıca, MİT'ten geldiği belirtilen bir yazıda okundu. Yazıda, ''Hrant Dink'in İstanbul Valiliğine çağrılmasının teşkilatın bilgisi dahilinde olup olmadığı'' yönündeki soruya karşılık, ''Hrant Dink'in İstanbul Valiliğine çağrılması müsteşarlığımızın bilgisi dahilindedir. Kendisine Sabiha Gökçen ile ilgili yazdığı yazının toplumsal infiale sebep olabileceği hatırlatılmıştır'' ifadelerinin kullanıldığı belirtildi. Aynı yazıda ''Hrant Dink'e suikast düzenleneceğine yönelik bize herhangi bir bilgi ulaşmamıştır'' denildiği de ifade edildi.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Ogün Samast, 25 Temmuz 2011'de ''tasarlayarak adam öldürmek'' ve ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007 tarihinde Şişli'de uğradığı silahlı saldırıda öldürülmesine ilişkin 2'si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın 17 Ocak'ta yapılacak duruşmada karara bağlanması bekleniyor.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 4 Aralık 2010 tarihinde yayımlanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) kimi yer yargıçlarının müstemir (sürekli-devamlı) yetkilerinin belirlenmesine ilişkin kararıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak Sakarya'da geçici yetkiyle görevlendirildi. Canak'ın yerine aynı mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz görevlendirildi.

Davanın 7 Şubat 2011 tarihli 16'ncı duruşması sonrasında basın mensuplarına açıklamada bulunan müdahil avukatı Fethiye Çetin, Hrant Dink cinayetine ilişkin AİHM kararının kesinleşmesinden sonra özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine bir dilekçe verdiklerini hatırlattı.

Çetin, ''O dilekçede dedik ki; 'AİHM kararı gereğince dilekçemizde yazılı kamu görevlileri hakkında yeni soruşturma açılması lazım. Görevsizlik kararı vermeyin. Bu soruşturmaları 4483 sayılı yasaya göre yapmayın. Çünkü AİHM, bu konudaki engeli ortadan kaldırmıştır ve bu kişilerin suçları esasen sizin görevinize girmektedir. Yani özel yetkili ağır ceza mahkemesinin görevine girmektedir, bu dosyayla ilişkilidir. O nedenle bu soruşturmayı siz yürütün.' Savcılık bu aşamada her zaman yaptığının aksine görevsizlik kararı verip dosyayı göndermeyip, burada ayrı bir soruşturma dosyasıyla, bu soruşturmayı yürütüyor. Şu andaki yeni gelişme budur.''
-TİB'in itirazı-
        
Mahkeme heyeti başkanı Rüstem Eryılmaz, davanın 29 Temmuz 2011 tarihinde yapılan duruşmasında, olay günü Saray Kumaşçılık önünde 2 noktadan cep telefonuyla konuşan şüpheli kişinin tespiti için bu mevkiyi kapsayan baz istasyonlarından yapılan tüm görüşmelerin bildirilmesi amacıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ve 3 GSM operatörüne yazılan yazılara cevap geldiğini, TİB'in, mahkemenin talebine ''özel hayatın ihlali'' gerekçesiyle itiraz ettiğini kaydetti.

Mahkeme heyeti, talebin, olay yerine hitap eden baz istasyonundan yapılan görüşmelerin içeriğiyle ilgili olmaması, sinyal bilgilerine yönelik olması dolayısıyla TİB'in itirazının reddine ve itirazın değerlendirilmek üzere dosyanın İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmetti. TİB'in itirazı, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince de reddedildi.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz'da Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin yargılanan Ogün Samast'ı, ''tasarlayarak adam öldürmek'' ve ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı.
-Mütalaa-
Davanın 19 Eylül 2011 tarihli 20'nci duruşmasında Savcı Hikmet Usta, müdahiller ve avukatlarının itirazlarına rağmen 106 sayfalık esas hakkındaki görüşünü mahkemeye sundu.

Hrant Dink cinayeti ve ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiği bildirilen mütalaada, ''Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds'ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, 'Ergenekon' terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir'' denildi.

Erhan Tuncel'in, ''suç örgütü çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek'' suçu ile ''Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmek'' suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılması istenen mütalaada, Tuncel'in ayrıca ''devlete ve anayasal düzene yönelik suç işlemek amacıyla kurulan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak'', ''örgütlü halde patlayıcı madde imal etmek'', ''mala zarar verme'', ''öldürmeye teşebbüs etmek'', ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından da 152,5 ile 193,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması öngörüldü.

Sanık Yasin Hayal'in de ''suç örgütü çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek'' suçu ile ''Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmek'' suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenen mütalaada, bu sanığın, ''devlete ve anayasal düzene yönelik suç işlemek amacıyla kurulan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak'',''yazar Orhan Pamuk'u suç örgütü gücünden yararlanarak tehdit etmek'' ve ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından 18 ile 29,5 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması talep edildi.

Osman Hayal ve Coşkun İğci'nin beraati istenen mütalaada, diğer sanıkların da 7,5 ile 35 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması öngörüldü.
-TİB, istenilen belgeleri gönderdi-
        
Davanın 5 Aralık 2011 tarihli 22'nci duruşmasında mahkeme heyeti, celse arasında TİB'ten istenilen evrağın gönderildiğini tutanağa yazdırdı.

26 Aralık 2011 tarihli 23'üncü duruşmada söz alan müdahil avukatı Fethiye Çetin, TİB kayıtlarının mahkemeye geldiğini hatırlatarak, emniyete yazı yazılarak söz konusu kayıtlarda cinayetten önce ve sonra birbiriyle çakışan telefonların tespit edilip belirlenmesini talep etti.

Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta da gelen TİB kayıtlarını incelenmesi
macıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderdiğini ve emniyetin  dosya sanıklarından 19'u ile ilgili herhangi bir irtibata rastlanmadığını bildirildiğini kaydetti.

Davanın 10 Ocak 2012 tarihli 24'üncü duruşmasında söz alan müdahil avukatı Çetin, TİB'ten gelen kayıtları incelediklerini ve 6 bin 235 görüşmeyle 9 bin 300 numaranın yer aldığı kayıtlarda, Dink cinayeti davasında yargılanan sanıklarla irtibatlı herhangi bir kişinin olmadığı bilgisinin doğruyu yansıtmadığını ifade etti.

Çetin, ''Bu kayıtlarda bulunan kimi telefon numaralarıyla, dosya sanıklarının doğrudan irtibatı tespit edilmiştir'' dedi.
-5 kişinin sanıklarla irtibatlı olduğu iddiası-

Davanın tutuksuz sanıklarından Mustafa Öztürk ve Salih Hacısalihoğlu ile doğrudan irtibatlı olan ve çok sayıda görüşme yaptığı tespit edilen telefon numaralarının, cinayetin işlendiği gün ve saatte olay yerinde olduğu ve bu telefonlarla olay günü bazı görüşmeler yaptıklarının tespit edildiğini kaydeden Çetin, ''Olay günü bölgede bulunan 5 kişinin (veya numaranın) sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğu ve olay gününden önce değişik tarihlerde değişik kereler görüşme yaptıkları ortaya çıkmıştır'' dedi.

Dosyadaki kayıtlara göre, bir telefondan 22 Ekim 2005 ve 27 Ocak 2007 tarihleri arasında, muhtelif zamanlarda davanın sanıklarından Mustafa Öztürk ile 19 görüşme yapıldığının anlaşıldığını bildiren Çetin, söz konusu numaranın, olay günü olay yerinde olduğunun da TİB'ten gelen kayıtlarda açıkça görüldüğünü savundu.

Listede, Saray Kumaşçılık önünde hem sabah, hem de öğleden sonra yapılan görüşmelerin yer aldığını aktaran Çetin, daha ayrıntılı bir inceleme yapabilmek ve varılan sonuçları netleştirmek için şüpheli görüşmelerin yapıldığı numaraların HTS dökümlerinin incelenmesi, bu numaraların hangi mobil telefon cihazlarında kullanıldığının tespit edilmesi ve GSM operatörlerinin baz istasyonları haritalarının temininin gerektiğini söyledi.

Çetin, dilekçeye eklediği listesinde yer alan numaraların olay tarihi olan 19 Ocak 2007'den geriye doğru 5 ay ve ileriye doğru da 1 aylık süreye ait HTS dökümlerinin ve şüpheli görüşmelerin bölgede hangi noktalarda yapıldığının tespiti açısından 19 Ocak 2007 tarihinde bölgede bulunan baz istasyonlarının yerlerini gösteren haritaların istenmesini talep ettiklerini bildirdi.

Söz konusu kayıtların incelenmesine göre bu davanın sanıklarıyla irtibatlı kişilerin tespit edildiğini belirten Çetin, ''Olay gününden önce sanıklarla bu kişiler arasında pek çok görüşme yapıldığı gerçeği karşısında, bu kayıtların önemi artmaktadır ve titizlikle ele alınması gerektiği kuşku götürmez bir gerçekliktir'' dedi.

Çetin'in mahkemeye sunduğu TİB kayıtlarıyla ilgili tedbir taleplerinin de olduğu dilekçeye ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, öğle arasında görüştüğü emniyet birimlerinin ''avukatların iddia ettiği gibi davanın tutuksuz sanıkları Mustafa Öztürk ve Salih Hacısalihoğlu'nun irtibatlarının, olay günü yapılan görüşmelerden kaynaklanmadığı'' yönünde bildirimde bulunduğunu söyledi.
Usta, emniyetten bu konuya ilişkin detaylı bir rapor bekleyeceklerini de ifade ederek, TİB kayıtları incelemesinde emniyetin bir hata ve kastının olduğunu düşünmediğini aktardı.
        
-''HTS kayıtlarına göre kimseyi suçlamak mümkün değil''-
        
Savcı Usta, HTS kayıtlarına göre kimseyi cinayetle suçlamanın mümkün olmadığını ve olay yerindeki her konuşmanın da suçla irtibatlandırılamayacağını ifade etti.

Mahkeme heyeti de müdahil avukatlarının taleplerinin olay tarihinde suça katılmış olabileceği tespit edilemeyen faillere ilişkin olduğu, bununla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığındaki soruşturma çerçevesinde değerlendirilebileceği ve gerekirse taleple ilgili nöbetçi hakimlikten karar alınabileceği gerekçesiyle, talep ve eklerinin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Rüstem Eryılmaz, aynı duruşmada 17 Ocak'a ertelediği duruşmada davaya ilişkin karar verebileceğini belirterek, tüm avukatlara duruşmada hazır olmaları uyarısında bulundu.




yakamoz02

On binler Şişli'ye yürüdü

by Blogger Admin | 10:35 AM in , | comments (0)

5 yıl önce Agos gazetesi önündeki silahlı saldırıda öldürülen gazeteci Hrant Dink anıldı.

Agos gazetesi Genel Yayın yönetmeni iken 5 yıl önce uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybeden Hrant Dink için kalabalık bir grup Taksim'den Şişli'ye yürüdü.

GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ

Kendilerine ''Hrant'ın arkadaşları'' adını veren grubun çağrısı ile Taksim Meydanı'nda bir araya gelen binlerce kişi üzerinde Türkçe ve Ermenice ''Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz'' yazılı pankart açarak, cinayetin işlendiği Şişli'deki Agos gazetesinin önüne yürüyüşe geçti.
Yürüyüş sırasında katılım sayısı 20 bin olarak belirtilirken, gazetenin önünde bekleyenlerle ve sonradan katılımlarla bu sayının giderek arttığı ifade edildi.
Cinayetin işlendiği yere Hrant Dink'in fotoğraflarının bulunduğu dövizler, kırmızı karanfiller ve mumlar bırakılırken, gazetenin bulunduğu Sebat apartmanına da ''5 değil 95 yıl geçse bu dava böyle bitmez'' yazılı pankart asıldı.
Hrant Dink ve muhtelif saldırılarda hayatını kaybedenler adına yapılan saygı duruşunun ardından, Dink'in kendi sesinden nasıl tehditler aldığı katılanlara dinletildi. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, cinayetin işlendiği yere bir demet karanfil bıraktı.
Daha sonra konuşan Hrant Dink'in arkadaşı gazeteci- yazar Karin Karakaşlı, Dink'in öldürüldüğü 19 Ocak tarihinin bir anma günü olarak algılanmaması gerektiğini vurgulayarak, ''Bu topraklarda ayrı ayrı yaşatılmış ne kadar acı varsa, hiçbirinin anması olmadı. Herkes acısının olduğu o tarih geldiğinde kendince bir başına kahroldu'' dedi.
Karakaşlı, Hrant Dink'in ölümünün birçok acılı insanı bir araya getirdiğini kaydederek, ''Çünkü Hrant Dink, bu ülkenin bütün acılarının dermanına talipti. Onu güpegündüz sırtından vurdular. Hepimizi de o cinayete görgü tanığı kıldılar. Kompartıman usulü ayrı ayrı yaşamamız buyrulmuş ne varsa, bir kıldık. Bu büyük oyunu Hrant'ın birleştirici ruhu ile bozduk'' diye konuştu.
Silinen telefon kayıtları, kaybolan deliller, imha edilen raporlar ve başlatılmayan ya da üstü kapatılan soruşturmaların cinayetin ardından çorap söküğü gibi devam ettiğini iddia eden Karakaşlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yargıtay, cinayete giden süreçteki rolüne inat bir kez de adalet adına temyiz mekanı olsun. Bunları yapmak borçtur, yükümlülüktür, şarttır. Çünkü bize yaşatılan ayıptır, zulümdür, günahtır. Hrant Dink'i hepimiz kaybettik. Ama biz Ermeniler için onun kaybı farklı bir yoksunluktur. 2007, 1915'e geri ışınladı bizi. Demek hem Ermeni, hem de yurtsever olan bir insanı öldürmek bu kadar kolaydı, bu kadar mübahtı. Şu kaldırıma dikilen taş Dink kadar diğer tüm susturulan aydınların ve isimsiz, mezarsın bütün kurbanların da simgesiolsun.''
Mahkemenin cinayetle ilgili verdiği karar ile birlikte bir çok insanı yeniden cinayet gününe götürdüğünü ifade eden Karakaşlı, Dink'in hayatta olması halinde tüm Türkiye'yi bir arada görmek isteyeceğini kaydetti.
Karakaşlı, Dink davasının bitmeyeceğini belirterek, ''Artık köprüden önceki son çıkıştayız. Oradan hakkıyla geçmeden tamamlanacak ödeşme yok. Kurulacak düş, inanılacak adalet yok. Yaşanacak memleket de yok. Öbür türlüsü sadece yalan olur. Bir gün başımıza yıkılır. O yüzden gün söz söyleme değil, söz vermek zamanıdır. Söz verelim mi birbirimize, bu dava daha bitmedi, insanlık daha ölmedi, devlet daha hesabını vermedi. Sözümüz söz olsun, adaletsizlikle yaşamak hepimize haramdır'' şeklinde konuştu.
Açıklamanın ardından Dink'in eşi Rakel Dink ve oğlu Arat Dink, gazetenin penceresine çıkarak törene katılanları selamladı.
Yürüyüşe tekerlekli sandalye ile katılan CHP Milletvekili Şafak Pavey de gazetecilerin soruları üzerine, Hrant Dink davasının dünyanın bir aynası olduğunu kaydederek, ''O ayna alınan kararla kırıldı. Şimdi hep birlikte, olmayan adalet, korunmayan vatandaşlar ve Hrant için yürüyoruz. Bu kararın sahipleri, gelecek kuşaklara karşı büyük utanç duyacak'' dedi.
Anma törenine BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP milletvekilleri Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, CHP Milletvekilleri Musa Çam, Mahmut Tanal, Binnaz Toprak, Kadir Gökmen Öğüt, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Has Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, yazar Vedat Türkali, Aydın Engin, sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, sanatçılar, Yavuz Bingöl, Onur Akın ve Ahmet Mümtaz Taylan'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.
Törenin ardından bazı gruplar Taksim meydanına doğru yürüyüşe geçerken, anma boyunca trafiğe kapalı tutulan Halaskargazi Caddesi de trafiğe açıldı.

Bodrum ve Edirne'de de, karar protesto edildi
        
Bodrum, Edirne ve Diyarbakır'da Hrant Dink cinayeti davasındaki karar protesto edildi.
Bodrum Belediye Meydanı'nda toplanan bazı siyasi partilere mensup bir grup, sloganlar atarak Hrant Dink'in fotoğrafının önüne kırmızı karanfiller bıraktı.
Grup adına basın açıklamasını okuyan Kazım Öztürk, Hrant Dink'in ölüm yıl dönümüne 2 gün kala mahkemenin verdiği kararı unutmayacaklarını söyledi.
''Sarı Gelin'' türküsünün hoparlörden dinletildiği eylem, olaysız sona erdi.
-Edirne-
        
Edirne'de bir grup üniversite öğrencisi, Hrant Dink cinayeti davasında alınan kararı protesto etti.
Trakya Üniversitesi'nde okuyan bir grup öğrenci, Hrant Dink cinayeti davasında alınan kararı protesto etmek amacıyla Saraçlar Caddesi'nde toplandı.
Çeşitli sloganlar atan grup adına bir açıklama yapan grup adına Fırat Biter,alınan kararı protesto ettiklerini söyledi.
Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı eylemde grup, basın açıklamasının ardından dağıldı.
-Diyarbakır-
        
Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, baro binasında İnsan Hakları Derneği, Mazlumder ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı şubesi temsilcileriyle düzenlediği basın toplantısında, 5 yıl önce bugün Dink'in katletildiğini, cinayeti herkesin gördüğünü ve kendisine önceden bunun bildirildiğini savundu.
Dink'in de kendi köşesinde ''Kral hep çıplaktı bizler için. Bu kez sadece çıplak değil, çıplağım'' diye bağırdığını ifade eden Aktar, şöyle dedi:
''Görmeyen zihniyet bu kez duymamıştı da. Bu cinayeti simit satan çocukların tek başlarına işlemediği bellidir. Ergenekon örgütünün Trabzon ayağının işlediği karanlık bir cinayettir. Dava kamu vicdanını tatmin etmeden karara bağlandı. 5 yıl oldu tetiği çekeni içeri attılar ama tetiği çektirenlere dokunmadılar. 'Beni öldürecekler, güvercin ürkekliğinde yaşıyorum' diyerek, uyarmasına rağmen onu kimse korumadı. Katledilişinin 5. yıl dönümünde bu kez yargı yolu ile ikinci kez vurdular Hrant'ı. Bu cinayet örgütlü, planlı ve güvenlik birimlerinin bilgisi ve gözetimi altında işlenmiştir. Dink cinayetinin Malatya Zirve Yayınevi katliamı ve Trabzon'daki Rahip Santoro cinayetleriyle alakalı yönleri olmasına rağmen 'illiyet' bağı kurulmasını sağlayacak delilleri araştırma, inceleme gereği duymayan mahkeme devleti koruma refleksiyle kamu vicdanına aykırı karar vermiştir.''

AA




yakamoz02

KCK'da 22 gözaltı

by Blogger Admin | 10:33 AM in , | comments (0)

Terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK'ya yönelik operasyon kapsamında Diyarbakır'da 22 kişi gözaltına alındı.

Alınan bilgiye göre, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğü ekipleri bazı adreslere operasyon yaptı. Operasyonlar kapsamında biri
Diyarbakır dışında olmak üzere toplam 22 kişi gözaltına alınarak emniyete
götürüldü. Gözaltına alınanların ''bombalama, molotof atma, kepenk kapatma, zorla
para toplama, vatandaşa baskı yapma'' eylemlerini koordine ettikleri ileri
sürüldü.

AA




yakamoz02

İkinci ''Ergenekon'' davasının 149. duruşması başladı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan küçük salonda görülen duruşmaya, önceki celsede tutuklanmasına karar verilen eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hutşit Tolon ile CHP Milletvekili gazeteci Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu tutuklu sanıklar ile ''Odatv davası'' kapsamında tutuklu olan bu davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük katıldı.

Tutuklu sanıklardan CHP Zonguldak Milletvekili ve eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ise duruşmaya gelmedi.

Duruşmada, bir önceki celse savunması tamamlanan CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün'ün meclis çalışmaları için izin alması dolayısıyla tutuksuz sanık emekli Tuğamiral İlker Güven'in savunmasına geçildi.

AA




yakamoz02

Diyanet sosyal medyada

by Blogger Admin | 10:30 AM in , , | comments (0)

Başkanlık, hizmet ve faaliyetlerini daha geniş kesimlere ulaştırabilmek amacıyla sosyal medyayı etkin olarak kullanmaya başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet ve
faaliyetlerini daha geniş toplum kesimlerine ulaştırabilmek amacıyla sosyal
medyayı etkin olarak kullanmaya başladı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre,
Başkanlık tarafından Facebook, Twitter ve Youtube hesapları, artık günlük haber
akışı ve program bilgilendirmelerinde aktif olarak kullanılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının resmi hesapları dışında sosyal medya
ortamlarında kullanılan diğer tüm site ve sayfaların ise Başkanlık ile hiçbir
bağlantısı bulunmuyor.
Başkanlığın resmi sosyal medya adresleri ise şöyle:
''www.facebook.com/diyanetbasin, www.twitter.com/diyanetbasin,
www.youtube.com/diyanetbasin''

AA




yakamoz02

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Atambayev, 11-15 Ocak tarihlerinde Türkiye'ye resmi ziyaret yapacak

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev,
5 günlük resmi ziyaret için yarın Türkiye'ye gelecek.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre Atambayev,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetine icabetle 11-15 Ocak 2012 tarihlerinde
Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirecek.

Ziyaret, Atambayev'in, Gül'ün de katıldığı 1 Aralık 2011 tarihindeki
törenle Kırgız Cumhurbaşkanlığı görevini devralmasından sonraki ilk yurt dışı
resmi ziyareti olacak.

Ziyaret kapsamında baş başa ve heyetler halinde gerçekleştirilecek
görüşmelerde ikili ilişkilerle güncel bölgesel ve uluslararası konular ele
alınacak. Ziyareti sırasında TBMM Genel Kuruluna hitap edecek olan Atambayev,
Bilkent Üniversitesinden Fahri Doktora unvanı alacak.

Açıklamada, Atambayev'in Türkiye'ye yapacağı ziyaretin ''tarihi''
nitelikte olduğu belirtilerek, ''Ziyaret, geçen yıl stratejik işbirliği tesis
ettiğimiz dost ve kardeş Kırgızistan'ın demokrasi yolundaki yürüyüşüne verdiğimiz
güçlü desteğin en üst düzeyde bir kez daha teyidine imkan tanıyacaktır''
ifadeleri kullanıldı.

AA




yakamoz02

Yargıdaki rüşvet iddialarına ilişkin soruşturmada adı geçen eski Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoğan'ın Yüce Divan'da yargılanmasına devam edildi.

Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı davanın ikinci
duruşmasına, mazeret dilekçesi sunan Hasan Erdoğan ve avukatı Bülent Acar
katılmazken, müdahil Ceyda Zeliha Erem ve avukatları katıldı.

Duruşmada, iddia makamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili Mehmet
Ekmekçi, Yargıtay Cumhuriyet savcıları Mehmet Reis Koca ve Mehmet Beşir Güven yer
aldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, önceki duruşmada Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulundan talep edilen adalet müfettişinin yaptığı soruşturma
dosyasıyla ilgili 9 klasörün geldiğini, aynı soruşturma kapsamında diğer sanıklar
hakkında Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davaya ilişkin dosyaların da 56
klasör ve 10 dosya şeklinde Yüce Divan'a ulaştırıldığını söyledi.

Kılıç, Erdoğan ve Acar'ın mazeretlerinin kabulüne karar verildiğini
belirterek, mahkemeye gelen belgelerin sanık avukatı tarafından incelenmesi için
süre verildiğini kaydetti.

Haşim Kılıç, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının önceki duruşmada talep
ettiği, ''rüşvet alındığı iddialarına konu olan ve davacı lehine Yargıtay 6.
Hukuk Dairesi tarafından verilen onama kararının altında imzası bulunan dönemin
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Üyesi, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak ve diğer üyeler
ile dosyanın tetkik hakiminin tanık olarak dinlenmesine'' ise bir sonraki
duruşmada karar verileceğini belirterek, duruşmanın 7 Şubat'a bırakıldığını
bildirdi.

AA




yakamoz02

Hukuk fakültesi mezunu ve 5 yıllık mesleki deneyime sahip kişiler arabulucu olabilecek.

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç başkanlığındaki TBMM Adalet Komisyonu bünyesindeki alt komisyon, hukuk uyuşmazlıklarının ''arabuluculuk'' yoluyla çözümünü düzenleyen Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı'nı görüşmeye devam etti.

Toplantıya, alt komisyon üyesi milletvekillerinin yanı sıra, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Barolar Birliği temsilcileri katıldı. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, maddeler tek tek ele alındı.

Komisyonda, arabuluculuk görevi yapabilecek kişilerin hukuk fakültesi mezunu, 5 yıllık deneyime sahip kişiler olması gerektiği görüşü benimsendi. Tasarıda 4 yıllık lisans eğitimi alan herkesin arabulucu olması öngörülüyordu.

Alt komisyon üyesi, CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kamuoyunda büyük tepki yaratan ''4 yıllık üniversite mezunu olan herkesin'' arabulucu olması düzenlemesinde geri adım atıldığını söyledi.

Yapılan değişiklikle, hukuk fakültesi mezunu, 5 yılık deneyime sahip kişilerin arabulucu olmasına karar verildiğini belirten Yılmaz, ''Ancak biz bunun da yeterli olmadığını düşünüyoruz, arabulucunun avukat olmasını istiyoruz'' dedi.
-''Arabulucu güçlü olandan yana olabilir''-
        
Mevcut düzenlemeye göre, zaten avukatların dava açmadan önce tarafları bir araya getirip anlaşma yolu aradığını ifade eden Yılmaz, bunun daha aktif bir hale getirilebileceğini kaydetti.

Yılmaz, ''Alternatif bir hukukun oluşabileceği konusunda endişe taşıyoruz. Arabulucu, taraf tutabilir ve güçlü olandan yana tavrını ortaya koyabilir'' dedi. ''Mahkemeler dışında bir yargı sistemi yaratılıyor'' iddiasında bulunan Yılmaz, Adalet Bakanlığına bağlı bir arabuluculuk sistemi dizayn edileceğini ileri sürdü.

Dilek Yılmaz, baroların, avukatları denetlediği gibi arabulucuları da denetlemesi yönündeki taleplerinin kabul edilmediğini ifade etti. (AA)




yakamoz02

Türkiye'de 623 meslek yüksekokulundan 475 farklı teknik branşta mezun olan tekniker sayısı, 1 milyon 700 bine ulaştı

 Teknikerler Birliği Genel Başkanı Ertan Kılıç, Türkiye'de 623 meslek yüksekokulundan 475 farklı teknik branşta mezun olan tekniker sayısının 1 milyon 700 bine ulaştığını belirterek, ''Tek branşta her yıl 30-40 teknikere lisans tamamlama kontenjanı tanınıyor. Uygulama böyle devam ederse yeni mezun olmasa bile teknikerlerin lisans tamamlaması için 90 yıl gerekiyor'' dedi.

Kılıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1943'den bu yana 2 yıllık meslek yüksek okullarından mezun olmuş teknikerlerin, 2012 yılına gelinmesine ve bu konuda birçok çalışma yapmalarına rağmen hala yetki ve sorumluluklarını alamadıklarını söyledi.

Meslek yüksekokulu mezunu teknikerler için dikey geçiş sınavının zorunlu tutultuğunu ve kontenjanın her branşta yılda 30-40 ile sınırlandırıldığını belirten Kılıç, şu bilgileri verdi:

''Türkiye'de 623 meslek yüksekokulundan 475 farklı teknik branşta mezun olan tekniker sayısı 1 milyon 700 bine ulaştı. Tek branşta her yıl 30-40 teknikere lisans tamamlama kontenjanı tanınıyor. Bu, yılda 19 bin öğrenci demek. Uygulama böyle devam ederse yeni mezun olmasa bile teknikerlerin lisans tamamlaması için 90 yıl gerekiyor. Teknikerlerin lisans tamamlamasının önünün açılması için 4702 Sayılı Mesleki Eğitim Kanununda madde değişikliği gerekiyor. Hükümete düşen görev, mevzuat değişikliği yapması. Üniversiteler de kontenjanını belirlemeli. Biz de harcımızı yatıralım, okulumuzu okuyup ülkemize hizmet edelim.''

Geçen yıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Gazi Üniversitesi arasında yapılan protokolle Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu mezunlarına statülü lisans tamamlama programı açıldığını anımsatan Kılıç, ''Bakanlıklarla üniversiteler arasında protokol imzalanabiliyor, mevzuatta hiç bir engel yok. Bizim özellikle isteğimiz, dikey geçiş sınavının kaldırılması, teknikerlere alanında çalışma şartı getirilmesi ve kontenjanın artırılması'' dedi.

Teknikerler Birliği Çanakkale Şubesi'nin geçen yıl Onsekiz Mart Üniversitesi ile bir çalışma yürüttüğünü ifade eden Kılıç, şöyle konuştu:

''Üniversite ile yapılan öngörüşmede, teknikerlerin dikey geçiş sınavsız lisans tamamlayabilmesi için ön protokol imzalandı. 2011 yılı Eylül ayında 3 ay süren ön çalışma yapıldı. Bu esnada özel sektördeki teknikerlere yönelik lisans tamamlama olanağı sağlanacağı duyuruldu. 3 günde 20-25 bin başvuru alındı, ancak protokolün hayata geçirilmesi noktasında yine mevzuat engeline takıldık. Bu konuda teknikerlere hangi üniversite kapıyı açarsa, çok kazançlı çıkacaktır. Çünkü lisans tamamlayacak teknikerler, hem öğrencilikleri sırasında okudukları bölgeleri kalkındıracak hem de mezun olduklarında ülkeye katkı sağlayacak. Lisans tamamlama arzumuzu mutlaka gerçekleştireceğiz, asla vazgeçmeyeceğiz.''
Mustafa Yılmaz/Mustafa Yıldız - AA




yakamoz02

Facia son anda önlendi

by Blogger Admin | 10:23 AM in , | comments (0)

Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün arka
sokağındaki doğal gaz kutusu üzerinde şüpheli bir paketten bomba düzeneği
çıktı.
Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğü binasının arkasında yer alan Ziya
Gökalp Mahallesi Prof. Muammer Aksoy Caddesi 39. Sokakta doğal gaz kutusunun
üzerine konulan şüpheli paket, MOBESE kamerası tarafından fark edildi.
Bunun üzerine olay yerine çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Çevrede
geniş güvenlik önlemleri alan ekipler, olay yerine bomba imha ekipleri istedi.
Uzman ekiplerin yaptığı incelemede pakette zaman ayarlı, el yapımı bomba
düzeneği olduğu belirlendi. Uzman ekipler tarafından düzenek fünyeyle
patlatılarak etkisiz hale getirildi.
Bomba düzeneği incelenmek üzere kriminal polis laboratuvarına
götürüldü.
Öte yandan Fatih Millet Caddesi'ndeki otobüs durağında şüpheli paket fark
eden vatandaşlar, durumu polise bildirdi.
Olay yerine gelen ekipler, caddeyi çift taraflı olarak trafiğe kaparak
çevre güvenliği aldı. Uzman ekiplerin fünye ile patlattığı paketten meyve suyu ve
yiyecek çıktı.

AA




yakamoz02

Futbolda şike iddialarına ilişkin açılan dava kapsamında tutuklu bulunan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın tutukluluğuna itiraz edilerek tahliye edilmesi talep edildi.

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayına gelen Yıldırım'ın avukatı Abdullah Kaya, davanın görüleceği ve dosyadaki tutuklu sanıklara ilişkin rutin inceleme yapan özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesine bir dilekçe sundu.

Dilekçede, futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma kapsamında yaklaşık 6 aydır tutuklu bulunan Aziz Yıldırım'ın sağlık sorunları nedeniyle tahliyesi talep edildi.

Tahliye talebine ayrıca, dosyada bütün delillerin toplanmış olması ve Yıldırım'ın 6 aydır tutuklu bulunması da gerekçe olarak gösterildi.

 İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, inceleme sonrası taleple ilgili kararını verecek.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın 54 ile 147 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.

AA




yakamoz02

Güney Marmara dondu

by Blogger Admin | 10:21 AM in , | comments (0)

Marmara Bölgesi'nin güneyinde yer alan Bursa, Çanakkale, Balıkesir ve Yalova'da dün gece termometreler, ocak ayı uzun yıllar en düşük sıcaklık ortalamalarının altındaki değerleri gördü.

AA muhabirinin Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden aldığı
bilgiye göre, Marmara Bölgesi'nin güneyi, düşen sıcaklıklar nedeniyle oldukça
soğuk, dondurucu bir gece geçirdi.
Ocak ayı uzun yıllar en düşük sıcaklık ortalaması 1.6 derece olan
Bursa'da gece sıcaklığı eksi 8.3'e kadar düşerken, geçmişte en düşük sıcaklık
eksi 11.8 ile 24 Ocak 2004'te ölçüldü.
Uludağ'da eksi 16 dereceye kadar düşen gece sıcaklığı, Bursa'nın dağ
ilçelerinden Keles'te 15.6, karasal iklimin görüldüğü Yenişehir'de ise eksi 9.2
dereceye indi.
Ocak ayı uzun yıllar en düşük sıcaklık ortalaması 1.1 olan Balıkesir'de
dün gece termometreler eksi 7.3'ü gördü. Ortalaması 3.3 olan iki ilden
Çanakkale'de ise sıcaklık, eksi 3.5 ve Yalova'da ise eksi 1.3 olarak ölçüldü.
Bu geceyi de benzer şekilde aşırı soğuk geçirecek Marmara'nın güneyinde
yarından itibaren sıcaklıklar yükselmeye başlayacak ve hafta sonunda
termometreler, gece bile artı değerleri görecek.

AA




yakamoz02

Sigara karşıtı yeni eylem

by Blogger Admin | 10:20 AM in , | comments (0)

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sigara ile mücadelede çok iyi bir noktaya geldiklerini belirterek, ''Başlangıçtaki eylem planımızın aşağı yukarı sonuna geldik. Yeni bir eylem planı hazırlıyoruz'' dedi.

Akdağ, Rixos Otel'de 4207 Sayılı ''Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanun''un kabul edilmesinin 4. yılı dolayısıyla düzenlenen tütün
toplantısı ve sigarayla mücadelede emeği geçenlere ödül töreninde yaptığı
konuşmada, bu mücadelede çok iyi bir noktaya gelinmesine karşın yapılacakların
daha bitmediğini vurguladı. Bu mücadelede çok iyi bir noktaya gelinmesine karşın
yapılacakların daha bitmediğini vurgulayan Akdağ, yürütülen stratejiler açısından
Türkiye'nin dünyanın en başarılı ülkeler arasına girdiğini söyledi. Akdağ,
''Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarında 4. sıraya oturduk'' dedi.
Yürütülen çalışmalar sonucunda sadece 2010 yılında 2 milyon 200 bin
vatandaşın sigarayı bıraktığına dikkati çeken Akdağ, ''Bu durum, hakikaten
ülkemiz adına, geleceğimiz adına mutluluk verici bir tablonun göstergesidir''
diye konuştu.
         -''Yeni bir yasa tasarısı hazırlıyoruz''-
Akdağ, son iki yıldır sigaranın zararlarını vurgulamak için paketlerin
üzerinde resimli uyarılar olduğunu anımsatarak, ''Bu resimli uyarıların biraz
daha büyütülmüş biçimde paketlerin üzerinde olması için yeni bir yasa tasarısı
hazırlıyoruz. Ayrıca, herhangi bir sigara markasının, sigara dışında başka bir
üründe de kullanılmasını önlemek için bu yasa tasarısı üzerinde çalışıyoruz''
dedi.

AA




yakamoz02

Ekonomi Bakanı Çağlayan: 'Gazeteciler, görevlerini zor şartlar altında yerine getirmekte, adeta toplumun gözü, kulağı, sesi olmaktadır. Basın, halkın bilgi edindiği en önemli kaynaktır ve bu sürecin kahramanları çalışan gazetecilerdir'


Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, gazetecilerin
görevlerini zor şartlar altında yerine getirdiklerini ve adeta toplumun gözü,
kulağı, sesi olduklarını belirterek, ''Basın, halkın bilgi edindiği en önemli
kaynaktır ve bu sürecin kahramanları çalışan gazetecilerdir'' değerlendirmesinde
bulundu.

Çağlayan, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla yaptığı yazılı
açıklamada, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan basının ''Demokrasinin
gelişmesinde, toplumun bilgilenmesinde önemli görevler üstlendiğini, yönetenle
halk arasında köprü görevi gördüğünü'' kaydetti.

Böylesine önemli görev üstlenen gazetecilerin kar, kış, deprem, fırtına,
tehlike demeden kamuoyunu bilgilendirebilmek adına özveriyle her türlü ortamda
görev yaptıklarını belirten Çağlayan, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

''Gazeteciler, bu görevlerini de zor şartlar altında yerine getirmekte,
adeta toplumun gözü, kulağı, sesi olmaktadır. Basın, halkın bilgi edindiği en
önemli kaynaktır ve bu sürecin kahramanları çalışan gazetecilerdir.

Bu vesileyle, bütün basın çalışanlarımızın '10 Ocak Çalışan Gazeteciler
Günü'nü kutlar, aramızdan ayrılan gazeteci arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet,
ailelerine de baş sağlığı dilerim.''

AA




yakamoz02

İstanbul'da karla mücadele çalışmaları kapsamında son 3 günde 7 bin 354 ton tuz ve 79 ton solüsyon kullanldı.

AA muhabirinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinden aldığı bilgiye göre,
kentte 16 Ocak'ta etkili olan kar yağışının ardından Afet Koordinasyon Merkezi
(AKOM) başkanlığınca yürütülen karla mücadele çalışmalarına 2 bin 406 personel ve
870 araç katıldı.
İki vardiya halinde çalışan ekipler, kar yağışı süresince kentin ana
arter, E-5 Karayolu ve kavşaklarda küreme ve tuzlama çalışmaları yaptı. Yollara
kar yağışının başlamasıyla birlikte 5 bin 526 ton tuz, 55 ton solüsyon
serpilirken, son 3 günde 7 bin 354 ton tuz ve 79 ton solüsyon kullanıldı.
Karla mücadele çalışmaları kapsamında ana arterlerin dışında meydanlar,
üst ve alt geçitler, vapur iskeleleri, otobüs durakları, hastane giriş çıkışları,
üniversite ve okulların giriş çıkışları için de karla mücadele ekipleri
çalıştı.
Her bölgenin öncelikli güzergahları belirlenip, istasyonlar oluşturularak
yağış öncesi ve anında ana arterler, katılım noktaları, kavşaklar ve E-5
Karayoluna müdahale edilecek şekilde hazırlıklar yapıldı.
İstanbulluların sorunsuz bir kış geçirmeleri için tedbir alan belediye,
karla mücadele araçları ve ana arterlerde 28 ayrı noktaya yerleştirilen Buzlanma
Erken Uyarı Sistemi (BEUS) de kullandı.
Hava sıcaklıklarının düşmesiyle birlikte kimsesiz ve sokaklarda
hayatlarını sürdüren vatandaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından spor
salonlarında misafir edildi. Vatandaşların ihbarı, müracaat ve ekipler tarafından
bulunan 512 vatandaş çeşitli spor salonlarında konaklarken, şu anda söz konusu
kişilerden 261'i yine salonlarda kalıyor.

AA




yakamoz02

“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

30 bin 893 kişi “Özür Diliyorum” kampanyası için yazılan bu metne imza attı. 6 Ocak'ta da AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma Agos’tan Lilit Gasparyan’a yaptığı açıklamada “Tehcirde halkın sürülmesi çok büyük yanlıştır. Bu anlamda Ermeni halkından özür dilerim” dedi. Bir hafta sonra, Fethullah Gülen cemaatinin kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak, yine Agos’a, “Soykırım değildir” söyleminin yetersiz olduğunu söyledi.

T24'den Hazal Özvarış, Ermeni meselesiyle yüzleşmede yeni bir sürece mi giriliyor, sorusuna yanıt aramak için AKP'nin kurucu üyelerinden Uçma’ya sordu:

1915’te ne oldu? Yaşananları nasıl adlandırıyor? Ermenilere mülkleri geri verilebilir mi? Başbakan Tayyip Erdoğan 1915 için özür diler mi? Yeni anayasadan “Türklük” ifadesi çıkabilir mi? Hrant Dink davasını AKP milletvekili olarak kendi cenahından nasıl görünüyor? Emniyet görevlileri neden korunuyor?

Hrant Dink davası bu söyleşi yapıldıktan sonra yerel mahkemede sonuçlandı. Davanın kilit sanıklarından Erhan Tuncel, Dink cinayeti için herhangi bir cezaya çarptırılmazken, adam öldürmeye teşebbüsten ağır hapis cezası alan Yasin Hayal, örgüt üyeliğinden beraat etti.

Söyleşi esnasında, “Hrant Dink cinayeti büyük bir projeydi. Hrant cinayetini işleyenler sabi sübyan çocuklar değildir. Hrant Dink, karanlık güçler tarafından katledildi” diyen İsmet Uçma’nın www.t24.com.tr’nin sorularına verdiği ve deşifre sonrasında onayladığı cevaplar şöyle:

‘1915’te yaşananlar çok anormal ve trajikti’

- Agos'a yaptığınız “Ermeniler'den özür” açıklamasını gördüğümüzde şaşırdık. Parlamento çatısı altında ezber bozucuydu.
Çok teşekkür ediyorum. Geçen gün katıldığım forumda da başlık "1915'te ne oldu?" idi. Tarihçiler, 1915'i arşivlere girerek veya başka çabalarla ortaya koymalılar. Çıkan bütün envanter, tek havuzda toplanmalı ve elde edilen bu verileri siyaset değerlendirmeli. Ardından uluslararası camiada durumun tespitine yönelik bir karara varılmalı. Yoksa “Bizim mahallenin çocukları, sizin mahallenin çocuklarını döver” kör dövüşü ile bu işleri çözme imkânı yoktur.

- Sizce, 1915'te ne oldu?
1915'te bu milletin medeniyetinde hiçbir zaman izine rastlanmayan anormal bir şey oldu. Hakikaten çok anormal ve trajik bir olaydı. Yüzyıllardır beraber yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımıza ilişkin yanlış politikalar gelişti ve iki şey birbirine karıştı. Doğuda yaşayan Ermeni vatandaşlarımız arasında ortaya çıkan çetelerin yaptıklarının bedeli, bütün Ermenilere ödetildi. Bu yönüyle 1915, günümüzde -özellikle Doğu bölgemizde- yaşananlarla tıpatıp örtüşmektedir.

- Nasıl?
Kürt halkı arasından çıkan silahlı bir grup, bir süredir hak mücadelesini kan dökerek sürdürmekte ve bir ulus devlet mücadelesi vermektedir. Eğer bu mücadeleyi veren PKK ile Kürt halkını bir tutar tüm Kürtleri yurtlarından sürerseniz bu savunulabilir bir yöntem olamaz. Bu sizi haklıyken haksız duruma düşürebilir. 1915'te maalesef buna benzer bir durum yaşanmıştır.

‘1915’i ‘soykırım’ değil, ‘soy sürgün’ olarak tarif ediyorum’

- 1915’i nasıl adlandırıyorsunuz?
Yaşanan olaya “soykırım” dışında bir tanım bulmak zorundayız. Zaten bu kavram, 1950'li yıllardan sonra gündeme gelmiş bir tabirdir. Dolayısıyla ben, Ermeni vatandaşlarımıza yönelik 1915'te yaşanan süreci “soykırım” değil, “soy sürgün” olarak tarif etmeyi daha uygun buluyorum.

- Farkını açıklar mısınız?
Soykırım yapılmak istenseydi, İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika yerlilerine, Amerikalıların Kızılderililere, Hitler dönemi Almanlarının Yahudilere, İspanya'daki Endülüs Müslümanlarına yapılan imha metotları uygulanırdı. Ama bizim medeniyetimizin kodlarında soykırım izine rastlamak mümkün değildir.

Bilindiği gibi her şey İttihat ve Terakki’nin iktidara geldiği 1912 yılından sonra hızlandı. O kadro 600 yıllık bir imparatorluğu çöküşe götüren süreci başlattı. 1914 yılında devleti savaşa soktu, Sarıkamış faciasını yaşattı, 1915 yılında Ermenileri sürdü ve birkaç sene içinde Osmanlı’dan geriye yakılıp yıkılmış bir ülke bıraktı.

‘Hiçbir insan ötekinin evi, yurdu üzerinde oturmamalıdır’

Balkan ve Rus savaşları sonrasında, Batı’nın teşvikiyle bir Ermeni devleti kurma telaşı vardı. Ulus-devlete geçiş sürecinde isyan edenlere devlet vaat ediyorlardı. Ermenilerin de bu fırsattan yararlanabilecekleri korkusu bu acının yaşanmasında en önemli faktördür. Hatta Fransızlar, Ermenilere mezhep değiştirmesi karşılığında bağımsız bir devlet kurdurma vaadinde bulunuyorlardı. Ermenilerin çok azı Katolik, geriye kalan kısmı Protestan’dı, Fransızlar Katolikliğe geçmemelerini gerekçe göstererek diğer alanlarda Ermeni çetelerine verdiği katkıları bu alanda mezhep değiştirmemeleri gerekçesi ile vermemişlerdir. Nitekim bizden kopan coğrafyalara bakarsanız, dünyanın önemli bir kısmında rüçhan hakkımız olduğunu görürsünüz. Eğer Ermeni meselesi toprak meselesine dönüşürse, bu sürecin nerede duracağı belli olmaz. Zira bizim de açacağımız tazminat davalarıyla bölgemizdeki pek çok yerden hak talep etme imkânımız doğar. Lakin hiçbir insan ötekinin evi, yurdu üzerinde oturmamalıdır.

- Özrünüzün içinde Ermenilere, mülklerinin, evlerinin geri verilmesi istemi de var mı?
Gasp edilerek alınan bir şey varsa, ben hiçbir hakkın üstüne oturmak ve kimsenin hakkına tecavüz etmek istemem. Ama gasp hukuku başka bir hukuktur. Kişisel kanaatlerin ötesinde hukuki bir boyutu vardır. Özellikle, bir Müslüman olarak söylüyorum, böyle bir hakla Rabbime mülaki olmayı asla istemem.

‘Partim adına konuşmuyorum, bunlar kişisel kanaatim’

- Açıklamanız ardından AKP içerisinde, olumlu-olumsuz tepkiler aldınız mı?
Tabii. Çoğunlukla olumluydu. Özellikle halktan aldığım tepkiler oldukça olumluydu. Ben bu acıları hakikaten paylaşıyorum, çok büyük bir üzüntü duyuyorum.

Dünyada iki tür anlayış vardır; biri adalete, hukuka dayalı demokrat bir anlayış, diğeri indirgemeci-fanatik anlayış. Ben bunlardan adaletten yana, demokrat bir tavrı benimseyenleri kendime yakın hissediyorum.

Buna inananlar, sosyal olayları anlar, analitik gözlemde bulunur, çözümler, sonuçlandırır ve toplumlarını rahatlatırlar. Bu ancak yürekli insanların yapabileceği bir şeydir. Ama tam karşılarında ırkçı, şovenist, indirgemeci, ideolojik, fanatik bir yapı vardır. Bu yapı sosyal olayları kaşır, kanatır ve kandan beslenir. O gün Ermeniler üzerinden kim hangi kanı içerek beslenmişse, bugün Kürtler üzerinden aynı kanı içerek beslenmek isteyenler vardır. Filistin’de, Orta Doğu’da, Afrika’da, Afganistan’da, aynı kanı içerek beslenmek isteyenler var. Bunlara fırsat verilmemelidir. Bunun tek yolu, halkların birbiriyle kaynaşması, dayanışması ve kardeşliğidir.

- 1915 için özrünüz, AKP'yi temsil ediyor mu?
Bunlar benim kişisel kanaatlerim. Partim adına söylemiyorum. Fakat çevremdeki arkadaşlarımın büyük çoğunluğunun da farklı düşündüğünü sanmıyorum. Biz etle tırnak neyse, Ermenilerle öyleyiz. Türkülerimiz, aşklarımız, sevdalarımız, ağıtlarımız, destanlarımız, örflerimiz, âdetlerimiz birdir. Aynı sokaklarda komşuluk yaptık, aynı sofralara oturduk, lokma paylaştık. 1000 yıl böyle yaşadık. Ne oldu da bu iki toplum arasına diğerini yok eden bir ihtilaf girdi? Eğer yapısal bir sorun olsaydı 1000 yıl içinde mutlaka sayısız kez tekrar ederdi. Eğer bir şey 1000 yılda bir kere olmuşsa orada yapısal bir sorundan değil sıra dışı bir durumdan bahsetmek zorundayız.


‘Sabiha Gökçen, Ermeni bir yetimdi’

- Erdoğan'dan özür veya "Acılarınızı anlıyoruz" benzeri bir cümle duyabilir miyiz?
Sayın Başbakanımızın gerek Dersim, Sivas, Maraş, gerekse 1915 olaylarını acı, üzüntü ve gözyaşı ile karşılamadığını söylemek mümkün değildir. Dünyanın neresinde bir gözyaşı ve zulüm olsa, Başbakanımızın ve kadroları olarak bizim uykumuzun kaçtığından emin olabilirsiniz. Bu konu, uluslararası siyasetin elinden kurtulsa, Başbakanımızın kimsenin hakkını teslim etmemek gibi bir tavrı olmaz, olamaz.

Biz AKP olarak yüzleşmekten korkmuyoruz. Dersim hakkında Başbakanımızın ağzından özür diledik. Ben bu siyasi partinin bir üyesiyim. Haksızlığa uğradıklarını iddia eden her çevreyle ilgili yaklaşımımız farklı olamaz. Yeter ki bu talep adil olsun ve bir şantaj aracı olarak kullanılmasın.

- Erdoğan, Dersim için özür dilemeden önce konu AKP içinde tartışıldı mı?
Hayır, Sayın Başbakanımızın yaptığı açıklamaydı.

- Televizyondan mı öğrendiniz?
Başbakanımızın grup konuşmasından öğrendik. Dersim'i başka türlü izah etmek mümkün değildir. Hiçbir gerçeğin üstü sonsuza kadar örtülemez. Sabiha Gökçen’in bir Ermeni yetimi olduğu ve daha sonra kendi halkını bombaladığı da.

- Hrant Dink, bunu söylediği için tartışmalara hedef olmuştu.
Ama bu böyledir. Bu tarihen de sabittir ve eksiltili bir durum değildir. Siz o çocuğu aldınız, büyüttünüz, yetiştirdiniz ve pilot yaptınız. Ardından Dersim'i bombalattınız. Hikâyelere baktığınızda bu süreçte yaşanan farklı boyutların da olduğunu görüyoruz. Tehcir zamanında Ermeni ailelerin çocuklarını Müslüman komşularına "Sen iyi bir komşuydun. Senden bu çocuğa zarar gelmez, onu sana emanet ediyorum" dediklerini, pek çok ailenin komşularını canları pahasına koruduklarını da öğreniyoruz. Bu coğrafyada çok uzun yıllar kardeşçe yaşadık, yine yaşayabiliriz.

Unutmamak lazım ki o dönem, faciayla sonuçlanan Balkan Savaşları başlamış ve ulus-devletler kuruluyordu. Siz bir imparatorluksunuz ve içinizde çok sayıda etnisite var. Ama salt bir ırka atıf yaptığınızda ve diğerlerini Türkleştirme operasyonuna tabi tuttuğunuzda bu tür sıkıntılar yaşanacaktır. Bunu yapan İttihat ve Terakki, günümüzün Ergenekon’unun tarihteki kökleridir.

Şimdi ne yapılması gerekiyor? Hiç acıları kaşımadan, ortak iyiyi büyütüp, bir merhamet dili kullanmalıyız. En büyük eksiğimiz bu. Birbirimize karşı, uluslararası camiada siyaseten vuku bulmuş olayları dillendirirken merhamet dilini değil, efelenme, kabadayı dilini kullanıyoruz.


‘Anayasa’daki ‘Türklük’ ifadesi ötekileştirme yaratıyor’

- Erdoğan da bu efelenme dili nedeniyle eleştiriliyor.
Erdoğan'ın bir tarzı var. Ama ben merhametini, gözyaşlarını biliyorum. Bu itibarla, Erdoğan'ın zaman zaman İsrail, terör örgütü ve benzeri hususlarda kullandığı dili onun yaşam şekli olarak düşünmek Erdoğan'a büyük haksızlık olur. Uslübunda zaman zaman görülen sertleşme, mazlumlar adına duyduğu öfkeden kaynaklanıyordur.

Hedef, yeryüzünde tek bir insana dahi zulüm edilmediği ana kadar, bu yürüyüşü sürdürmektir. Dili, dini, inancı, ırkı ne olursa olsun… Hiçbirimiz ötekinden daha çok insan değiliz.


‘Az maddeden oluşan, yalın dilli bir anayasa gerekiyor’


- Siz, Anayasa'daki ‘Türklük’ ifadesinin ötekileştirme yarattığını düşünüyor musunuz?
Katılırım çünkü Türkiye'de 1876'dan itibaren şöyle veya böyle bir anayasa tecrübesi var. Ancak, Türkiye 1921 Anayasası hariç, hiçbir zaman ileri demokrasilerde uygulanan bir anayasaya yaklaşamamıştır. 1960 ve ‘80 darbesi sonrası yapılan anayasalara bakın, insan hakları ile ilgili maddeler çoğaltılmıştır. Maddeleri ne kadar çoğaltırsanız, hakları o kadar kısıtlarsınız.

Ben kaç insanın Meclis İçtüzüğü'nü, Anayasa'mızı okuyup anladığını bilmiyorum. Dolayısıyla yalın bir dille, az maddeden oluşan bir anayasa gerekiyor; yani “Kendin için istemediğini başkası için isteme”, ana ilke bu olmalıdır, gerisi teferruattır.

‘‘Ne mutlu Türk'üm diyene’ her yere yazılıyor. Bunun gereği var mı?’

- Türklük ibaresi yeni anayasadan kalkabilir mi?
Bu süreç Kafkasya'dan, Balkanlar'dan göç edenlerle ilgili Türkleştirme operasyonu ile başlamıştır. 10. yıl marşında, "10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan" ifadesi yer alıyor. “Genç yarattık” ibaresinin altında şu vardır: “Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan gelen insanları operasyona tabi tuttuk.” Şimdi doğuda Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerde "Ne mutlu Türk'üm diyene” yazıları her yere yazılıyor. Bunun gereği var mı? Bu niye kaşınıyor? Rabbimiz, insanları yeryüzüne bu çeşitlilikte gönderirken "İsteseydim sizi tek topluluk olarak yaratırdım. Kabilelere şubelere, oymaklara ayırmazdım” diyor. Sonuçta bunun bu çeşitlilikte olması, Allah’ın ayetlerindedir.

Buradan şuraya gelmek istiyorum. Kur’an'da Allah kendisini tartışmaya açıyor; Kur’an, Peygamber kendisini tartışmaya açıyor. İnsanın kutsal adına nesi varsa tartışmaya açılıyor. İsteyen inansın isteyen inanmasın diyor. Ama biz, Türkiye olarak birtakım tabuları tartışmaya açamıyoruz.


‘Mustafa Kemal yaşasaydı ‘Değiştirilemez maddeler miadını dolmuştur’ derdi’

Anayasa'da ilk 3 madde ve onu koruyan 4. madde var. Samimi kanaatim şudur; KHK'larla birtakım iyileştirmeler yapabilirsiniz ama anayasanın değişmezlerinizi tartışamıyorsunuz. Tartışınca kıyamet kopuyor. Bugün Mustafa Kemal yaşasaydı, bu ilkelerden birçoğu için “Miadını doldurmuş” der ve tarihe mal ederdi.

Mustafa Kemal'e baktığımızda, Mussolini, Hitler, Çar gibi dönemin liderlerine göre daha kansız bir lider olduğunu görürsünüz. Mustafa Kemal'i anayasada birtakım maddelerle korumaya çalışıp kraldan çok kralcılığa soyunursanız, Mustafa Kemal'i küçültürsünüz. Tabuların olmaması gerekiyor.

- Bu tabuların belki de en büyüğü milliyetçilik, Hrant Dink'in de öldürülmesine neden oldu. Siz Dink'in öldüğünü duyduğunuzda ne hissettiniz?
Çok acı çektim. Ünlü şairimiz Cahit Koytak "Beni de gömün Ermeni mezarlığına" diye şiir yazdı ve toplumumuzun duyarlı kesimleri "Hepimiz Hrant'ız" diyerek yürüdü. Hrant Dink cinayeti toplumumuzu savaş ortamına ve kaosa sürüklemek için yapılan, üretilen büyük bir projeydi. Hrant cinayetini işleyenler sabi sübyan çocuklar değildir. Hrant Dink, karanlık güçler tarafından katledildi. Lübnan asılı Hıristiyan düşünür Halil Cibran’ın tarihe adanmış şöyle bir sözü vardır: "Nasıl bütün bir ağacın sessiz bilgisi olmadan, dalının ucundaki bir yaprak sararmaz ise, topunuzun katkısı olmadan bir toplumda suç/kötülük işlenemez." O günün görevlilerinin bu olaylarda katkısı vardı. Ben bunlara İttihatçıların devamı olarak bakıyorum.

Siyaset tarzına katılmamakla birlikte Erbakan Hoca, önemli bir liderdi. Asker, sivil siyasetin emrinde olması gerekirken, kendi işini bırakıp siyasetle meşgul oldu. Medya başta olmak üzere bir kısım çevreler de destek verdi. Erbakan'dan devraldığı iktidarı asker, Mesut Yılmaz'a verdi. Mesut Yılmaz, "Ben Erbakan Hoca'dan hazzetmem. Düşürülmesi için 8 gensoru verdim. Ama ey askerler, halkın iradesiyle seçilmiş Başbakan’ın hakkının gasp edilerek bana verilmesine itiraz ediyorum" deseydi, Türkiye'de rejim o gün dönüşmüştü.

- Mesut Yılmaz sizce bunu neden söyleyemedi?
Belki de bu mekanizmaların çarklarının, dişlilerinden birisiydi. Tarih bunu kaydedecek ve mutlaka ortaya çıkaracaktır. Çünkü tarih milletlerin ortak hafızasıdır, bu ortak hafızada hiçbir şey gizli saklı kalmaz. O dönemde, dindarlara yönelik yapılan "Yarasalar" benzetmesi Yılmaz'dan geliyordu. Buna rağmen, muhafazakâr kanadı temsil eden bir lider olarak biliniyordu! Bu milletin evlatları, Menderes, Özal ve Erdoğan'dır. Bunların kıymetini bilmek lazım.


‘Hrant Dink cinayetinin üstü örtülmeye çalışıldı’

- Hrant Dink cinayetinde karanlık güçlerden bahsettiniz. Cinayete İstanbul ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün karışması davanın sürüncemede kalmasına ne kadar etki etti?
Cinayetin, asker ve sivil bürokratlardan, başka örgütlenmelerden destek gördüğü kesin. Biz bunları ortaya çıkardık, çıkarmaya devam ediyoruz. Hrant Dink cinayetinin failleri meçhul değil, meşhur kişiler oldu.

- AİHM, Türkiye’yi Dink’in korunmadığı, cinayetin önlenmediği ve cinayetten sonraki dava sürecinde özellikle devlet yetkililerinin etkin soruşturulmadığını belirterek 4 kez mahkûm etti. Ayrıca, müfettişler, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Cellalettin Cerrah’ın da aralarında bulunduğu 8 kamu görevlisi hakkında soruşturma açılması istedi, ancak dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, Cerrah ve İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’i dosyadan ayırırken, İstanbul Bölge Mahkemesi de geriye kalan emniyet görevlilerinin soruşturulmasına izin vermedi. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

Merhum Hrant Dink ile ilgili önümüzdeki günlerde daha detaylı bir söyleşi planladığım için şimdilik ayrıntılı cevap vermek istemiyorum ama beni rahatsız eden Hrant Dink’in öldürülmüş olmasıdır. Daha sonraki süreçte bu cinayetin üstünün örtülmeye çalışılmasıdır. Hukuki süreçteki yanlışlıklar, korumalar, geçmiş dönemin ne kadar kirli ilişkilere sahip olduğunu gösteriyor. Biz bu kirliliği temizlemeye çalışıyoruz ve bunda sonuna kadar kararlıyız.

- Sanık Yasin Hayal son olarak, "Devlet beni kullandı" dedi. İşaret edilen yerler neden hâlâ ortaya çıkarılmadı?
Allah'ın büyük bir lütfudur ki 2002'de Erdoğan'ın liderliğindeki bu yapı iktidara geldi. Allah korusun, Türkiye bumerang gibi kendini yerle yeksan edebilirdi. Bütün mekanizmalara hukuk dışı çete, mafya; gizli örgütlerin ve kimin kimle iş tuttuğu belli olmayan bir düzenek yerleşmişti. Bunların tamamı ayıklanmadı. Süreç devam ediyor.

- Polis teşkilatı için de aynı şey geçerli mi?
Orada da hâlâ bu özlem içinde olanlar olabilir. Ama bu, sizin iş tutuşunuzla doğru orantılıdır. Emir-komuta zinciri içerisinde, astınıza talimat veriyorsunuz. Siz bu yetkiyi nereden alıyorsunuz? Yetkiyi elinde bulunduranlar, siyasetin diyalogla çözmesi gereken odakları karanlık noktalar oluşturarak çözmeye çalıştı. Kimsiniz ki siz?


‘Güvenlik teşkilatımızın tamamı ayıklanmamış olabilir’

- Kim onlar?
Belli. Siz biliyorsunuz artık onları. Toplum biliyor, milletimiz biliyor. Bugün Ergenekon var, Silivri var…

- Polis teşkilatında da mı Ergenekon var? Çünkü emniyet için öne çıkan cemaatleşme tartışmaları var...
“At binicisine göre kişner” diye bir söz vardır. 2002'den, özellikle de 2004'ten sonra, gerek sivil, gerekse askeri ve güvenlik teşkilatlarımız içerisinde bu tür eylemlere yönelenler olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki, içinde bu hasreti taşıyanlar olabilir. Tamamı ayıklanmamış olabilir. Ama bizim kalp tınımız milletle birlikte vuruyor. Milletimiz nasıl oturup kalkıyorsa, biz de öyle oturup kalkıyoruz, milletimizle aynı yolu yürüyoruz.

‘19 Ocak’taki yürüyüşe İstanbul’da olursam katılırım’

- Hrant Dink cinayeti 2007'de oldu. AKP, o gün iktidarının 5. senesindeydi. AKP’li bir vekil olarak, 19 Ocak’ta Taksim'den Agos'a yapılacak yürüyüşe katılmayı düşünür müsünüz?
Burada olursam memnuniyetle katılırım. Ama bu işi merhamet dilinden çıkarmamak, etki-tepki diline dönüştürmemek lazım. Tarih ibret almak için vardır. Yoksa tarihin tekerrür etmesi, kaçınılmaz olur. Hiçbir korumacı tavra bürünmemeliyiz. Neyi hak ediyorsa onu iade etmeliyiz. Bu onursal olur, itibar iadesi olur, başka bir şey olur… Merhum Hrant Dink ile ilgili olayların tek boyutlu olduğunu hiç düşünmedim.

Mahkeme sürecinde hepimiz detaylara vakıf olacağız ama bu yeni bir olay değil ki. İttihat ve Terakki'den beri bu tür infazlarla, karanlık ve kapalı yapılanmalarla hep karşılaştık. Bu işlerin arkasında duranlar, vatandaşı; biz, halkımızı temsil ediyoruz. Oyumuz yüzde 60'a yaklaşıyor. 2023 projelerimizin bir kısmı 2015'e kadar hayata geçecek. Sonra yüzde 70'lerde oylar alacağız. Öyle olunca ne yapacağız? Kendi içimizden muhalefet çıkaracağız. Bunlar sosyal demokrasiyi filan temsil edemiyorlar. Sosyal demokratlığı da biz temsil ediyoruz. Bu ülkede milletin ne kadar anlayışı varsa, biz tamamını temsil edebilecek boyuttayız.

- Muhalefeti de kendi içinizden çıkarmaktan bahsediyorsunuz. Diğer taraftan "tek parti iktidarı" eleştirileri gittikçe artıyor.
Japonya'da bir lider kaç yıl ayakta kalmıştır? 40 yıl. Bizim tek partiden anladığımız kavram, bunun totaliter bir yapıya bürünmesidir. CHP'ye ya da diğer partilere yüzde 80 oy versek, demokrasi bizim hayatımıza girmiş olmayacak. Bu bir zihniyet dönüşümüdür. Bizim, tek başımıza oy alarak iktidar olmamız, yakın tarihte menfi icraatlarıyla örneklerini gördüğümüz tek parti gibi olmaz.

- Kürt gazetecilerin tutuklanması, Kılıçdaroğlu fezlekesi gibi örnekler muhalefetin susturulmasına dair yargılar oluşturmuyor mu?
Bu, Kılıçdaroğlu hakkında verilen kaçıncı fezlekeydi? Kılıçdaroğlu, neden diğerlerini değil de bu fezlekeyi gündeme getirdi? Çünkü buradan bir mağduriyet yaratmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu hakkında fezleke var evet, ama diğerleri de "Düşürün bizi" diyor. Niye? Çünkü indirgemeci, Jakoben bir anlayışa sürükleniyorlar. Parti içi muhalefetleri, kopan kıyametleri telafi etmek için bu yola başvuruyorlar. Kılıçdaroğlu'nun devam edip etmeyeceği çok ciddi bir konudur. Maşerî vicdan onları da bizi de ortak hafızasında değerlendiriyor.

- 26. Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un terör suçuyla tutuklanmasını nasıl değerlendirdiniz?
Bu hususta bir şey söylemem uygun olmaz. Konu yargıya intikal etmiştir. 26. Genelkurmay Başkanı tutuklandı, 13. Başbakanımız asıldı. Yakın tarihte çok acı çektik ama bakınız, ötekileştirmek için söylemiyorum, bizim elimizde bir damla kan yoktur. O yüzden biz çok güçlüyüz!


‘Darbe planları için astlar ve üstler birbirlerini ihbar etti’

- Hukuken bir şey söylemek sorunlu ama Başbakan Erdoğan "Başbuğ’un tutuksuz yargılanması arzumuzdur" dedi. Genelkurmay Başkanı'nı diğerlerinden ayıran nedir?
Genelkurmay'ın tutuklanma gerekçelerine bakmak gerekiyor. Siz nasıl andıç oluşturuyorsunuz meşru bir hükümete karşı?

- Yargı henüz sonuçlanmadı.
İlker Başbuğ için söylemiyorum. Üst düzey komutanlardan çoğu tutuklandı. Meşru hükümete karşı darbe planları bir bir ortaya çıktı. Astlar ve üstler konuştu. Birbirlerini ihbar ettiler.

Tutuklanan gazeteciler konusu hakkında da bir şey belirtmek istiyorum. Çoğunun basın kartlarının olmadığı, gazetecilik dışında işler yaptığı ve terör örgütüyle irtibatta olduğu tespit ediliyor. Ama bu aşamada hüküm koymamız çok yanlış olur çünkü iddia eden suçu ispatla da yükümlüdür. İlk defa yargı siyasallaşma entrikalarından bu kadar uzak hale getirilmeye çalışıldı ama yüzde 100 başarılamadı. Güllerin dikenlerinden şikâyet ediyoruz ama iyi ki dikenlerin gülleri var, diye sevinmemiz lazım.


‘İdris Naim Şahin’in üslubu baskılardan kaynaklanıyor olabilir’


- Verdiğiniz bir röportajda “1970’lerin ayırt edici özelliği silahla kitabın aynı ölçüde tehlikeli sayılmasıydı” diyen biri olarak İdris Naim Şahin’in açıklamaları hakkında ne düşündünüz?
O dönemki süreci tekrar düşünmemiz lazım. Bir ülke düşünün ki kitapla silah aynı masada teşhir ediliyor ve yargılanıyor. Kaçırılan arşivlerimiz, yok edilen fikir işçilerinin emekleri, Nazım Hikmet'in, Sabahattin Ali’nin, Mehmet Akif’in, Necip Fazıl’ın vb. başına gelenler… Hepsi aynı bahçenin çiçekleridir. Arı da bir tane değil, bir sürü çiçekten bal üretir. Bu balı yiyen de zehirlenmez, bilakis zevk alır.

- İdris Naim Şahin’in bu bahçeyle arası yok mu?
Şahin'in üslubu konusunda şu aşamada bir şey söylemek istemiyorum. Herhalde çok üzerine gidiyorlar, baskılar ve haksız yaklaşımlar insanları bir biçimde hissiyatlarına sevk edebilir. İdris Beyin üslubu, gayretlerine ve iyi niyetlerine rağmen kurulmaya çalışılan baskılardan kaynaklanıyor olabilir. Hatta İçişleri Bakanlığının biraz da böyle bir kaderi vardır, denebilir. O da çok gayret ediyor. Hükümet de öyle.

Türkiye’de ilk olarak yapılması gereken, tarihiyle, coğrafyasıyla ve değerleriyle barışmasıdır. Bu değerler nedir? Sadece şu veya bu değer değil, hepsinin toplamıdır. Biri taşa tapıyor dediklerinde benim siyasetçi olarak görevim, o kişinin taşa tapmasının önündeki engeli kaldırmaktır. Birisi camiye, kiliseye, havraya gideceğim dediğinde engelleri kaldırmaktır. Ama bu memlekette geçmişte bu demokratik anlayışa ilgililer ulaşamadığı için herkese acı çektirildi. Ve hatta bu süreçte iç düşman üretildi, potansiyel suçlu icat edildi. Gazeteciler öldürüldü. Üreten zihinleri, yazan elleri kırarak bunlar imha edilmeye çalışıldı. Ve hepimiz ortak acı çektik.


‘Tutuksuz yargılanmanın yapılması lazım’

- KCK kapsamında tutuklanan Prof. Büşra Ersanlı'nın durumu bundan çok farklı mı?
Onu karıştırmamak gerekiyor çünkü yoksa inanın ben sizden fazla müdafii olurum. Şu ya da bu şekilde bir ilintiye tesadüf edilmiş, tıpkı andıçlarda olduğu gibi… “Kandil ile İmralı'yla, hatta belki Silivri ile ilişki içindesin, gel hesap ver" denmiş.

- Söyleşimizin başında terör ve vatandaşların ayrılması hakkında konuşmuştuk. Hukuk süreci aydınlatabilir ancak karşımızda yeri yurdu belli, derslerine giren, BDP siyaset akademisinde bir ders vermiş, Kürt hareketine sempati duyan biri var. Bahsettiğiniz ayrımdan bir sapma görmüyor musunuz?
Elimde delil yok ama KCK'nın sözleşmesini okudunuz mu?

- Evet.

Hangi Kürt böyle bir sözleşmeyi kabul eder?

- Ersanlı, KCK'yla ilişkili olmadığını söyledi.
Biz diyoruz ki, “Alakanız yoksa bu tespit edilsin. Ama bakınız, şu deliller sizin alakanız olduğunu gösteriyor.1970'li yılların Marksist, Leninist, nihilist sistemini savunuyorsunuz, insanları katleden, acı çektiren, gözyaşı döktüren modası geçmiş bir ideolojiyi savunuyorsunuz, bunu hayata geçirmek için silahlı bir örgüte lojistik sağlıyorsunuz.” İddia bu. İddia yalanlanırsa, tabii ki hukuk içinde Ersanlı da kendisine bunu yapanlardan hesabını soracaktır.

- Başbuğ için söylenen “Tutuksuz yargılanması arzumdur” ifadesi neden Ersanlı için de söylenemiyor?
Suçu sübût bulmamış herkes için rahatlıkla bunun yapılabilmesi lazım. Gözetim altına alınma gibi tedbirlerle tutuksuz yargılama tabii ki daha insani olur.




yakamoz02

Categories

Blog Archive